top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıAynur Karabulut

TİCARETİN KALBİ AZEZ’DE BİR GÜN!.. -2

BİZE TÜRKİYE’NİN BİR ŞEHRİ GİBİ MUAMELE EDİLMELİ!...

“…Hala Suriye devleti olarak görülüyoruz. Ama bizim bir devletimiz yok. Biz Suriye devleti değiliz. Devleti yıkılmış, devletsiz kalmış Türkiye ye tabi olmuş bir bölgeyiz. Türkiye bizi Suriye devleti olarak görmemeli bizi Türkiye’nin bir ili Gaziantep, Kilis olarak görmelerini istiyoruz. Bize Türkiye’nin bir şehri gibi muamele etmeli. Çünkü biz kendimizi Türkiye’ye tabi olan 82.il olarak görüyoruz.…”

“30 yıl inşaatı devam eden hastane bitip 11 ay hizmet vermişti ki 30 yılda inşa ettiğini 30 saniyede yerle bir etti. Türkiye ise 30 yılda tamamlanıp 30 saniyede yerle bir olan hastaneyi 1 yılda onardı uhti Aynur. Hangi bir zulmü anlatalım ki size… varlıklı ve ülkemizde, evimizdeydik. Bizi ülkesiz, devletsiz, evsiz bırakanlara hesap sorulmazken hala muhacir olduğumuz için bize hesap soruluyor. Botlarda denizde boğulunca, kurşunlanınca, bombalanınca, kaçınca, kalınca, savaşınca, çalışınca, çalışmayınca, ölünce, doğunca, yaşayınca kısaca her şey için bizi kurban seçip suçlayan dünya bize uygulanan bu zulmün müsebbiplerini görmezden geliyor. Alkışlıyor. Allah aşkı için siz söyleyin bu hak mıdır? Adalet midir? Biz ne yapalım? Hiç böyle bir durumda kalsaydınız ne yapardınız diye empati kurdunuz mu? Kısa bir süreliğine bile olsa empati yoluyla bizim yerimize geçtiniz mi?...”

Ticaret Odası Başkanı ve Ticaret odası Üyeleri ile birlikte çok konforlu döşenmiş Ticaret Odası binasında bir araya gelerek Azez’in ticaretteki yükselişini, Suriye savaşını, Yaşadıkları zulümleri ve ticaretin önünde ki sorun ve çözüm önerilerini konuştuk. Kırsal bölge olup hiç gelişmemiş olan Azez’in ticarettin kalbine dönüştüğünü görmek gelecek adına umut vericiydi…

Ticaret Odası Başkanı-Meclis Başkan Yardımcısı / İbrahim DRBALAH

1970 – 1980 lerden sonra Suriyeliler korkuya mahkum edildi. Ufak bir kıvılcım bekleniyordu. Dera da çocuklar gözaltına alınıp işkenceye maruz kalınca bu zulmü bitirmek için ayaklanmaya ilk destek çıkanlardanız. Ya öleceğiz ya bu zulmü bitireceğiz dedik. Protestolara barış, refah için başladığımızdan zeytin dalı ile çıktık. Camilerde ezandan sonra kanunların iyileştirilmesi için çağrılarda bulunduk.

Eskiden bilinmeyen sebeplerle evimiz basılır ve götürülürdük 50 yıl kimse bizden haber alamazdı. Bu gibi kanunların iyileştirilmesi yönünde taleplerimizi sıralıyorduk. Amacımız barışsal gösteriş ve bize hakkettiğimiz saygının gösterilmesiydi. Zeytin dalı kaldıran bizlere silahlı rejim askerleri en ağır silahlarını kullanarak karşılık verdi.

Suriye’nin yer altı zindanları meşhurdur. Faysal Kasım var Arap Dünyasında meşhur Suriyeliler için ‘Ağzını açmazlar ta ki dişçiye gidene kadar.’ Der çünkü duvarın, yerin kulağı olduğuna inandırılmış ve türlü işkence, zulümlere maruz kalmışlardır. Duymaz, görmez, konuşmazlar.

Ticaret Odası olarak neler yapıyorsunuz?

2017 yılından beri bölgenin güvenliği sağlandıktan sonra Ticaret Odası faaliyetlerine başladık. 15 üyemiz var. Üyelerimiz Tel Rıfat’tan gelen tüccarlardan oluşuyor. Bölgenin satın alma gücüne göre fiyat belirlenip dengeler sağlanıyor. Tüccarların güvenliğini sağlamak ve yatırımları arttırmak için güvenli bölgeler oluşturup çoğaltıyoruz. Özellikle geçmiş dönemlerde sarrafların kaçırılıp fidye taleplerinin oluştuğu dönemler oldu. Bu sebeple bir dönem ticaret hiç yapılamadı. Güvenli bölge oluşmasıyla beraber tüccarların sayısı arttı. PYD ve rejim bölgesinden sahte altın girişleri çok olunca bu durum karşısında bölgenin ekonomisi o tarafa evrilmiş oluyor. Bunlarla da mücadele edip önleyip engelliyoruz. İstanbul’dan uzman ve ayar ölçüm cihazları getirildi. Kuyumcular odası oluşturuldu. Bunlar eğitime tabi tutularak kurslarla eğitim verildi. Bölgedeki bütün altınlar gramajları alınıp numaralandırırarak kayıt altına alındı.

21-22 ayar daha çok rağbet görüyor. 14-18 ayar da var ama çok talep görmüyor. 21 ayar diye getirilen altınların altın suyuna batırılmış sahte altın oldukları çokça tespit edildi. Türkiye’nin danışmanlığı ile bunlarla baş etmeyi öğrendik. Ve düzeni oturttuk. Biz buradan altınları Türkiye ye götürüp işlenmesini sağlayıp tekrar bölgeye getirilmesini talep ediyoruz. Bu konuda önümüz açılırsa hızla gelişeceğiz ama Türkiye de kanunlardan kaynaklı maalesef bu konuda yol alamıyoruz. Türkiye de bu işlem ancak havayolu kanalıyla oluyor ama karayolları ile olmuyormuş. Biz şimdi sadece transit geçiş yapabiliyoruz.

Hala Suriye devleti olarak görülüyoruz. Ama bizim bir devletimiz yok. Biz Suriye devleti değiliz. Devleti yıkılmış, devletsiz kalmış Türkiye ye tabi olmuş bir bölgeyiz. Türkiye bizi Suriye devleti olarak görmemeli bizi Türkiye’nin bir ili Gaziantep, Kilis olarak görmelerini istiyoruz. Bize Türkiye’nin bir şehri gibi muamele etmeli.

Ticari kanunlar barış içinde ki bir ülkede uygulandığı gibi uygulanmamalı esnetilerek tabi olmuş bir şehir muamelesi ile yapılmalı. Çünkü Gaziantep’ten, Kilis’ten buraya gelen birine veya buradan giden birine nereye gidiyorsanız diye sorsanız Suriye’ye gidiyorum demez Kilis’e, Gaziantep’e, Azez’e, Bab a gidiyorum diye cevap verir. Bunun bizim için çok farklı bir anlamı var. Biz farklı bir devlet gibi değil de Türkiye ye tabi olan 82. İl olarak görüyoruz burayı.

Ticaret altın, çimento, elektronik, elbise gibi ürünlerin %80 Türkiye’den geri kalan kısmı Birleşmiş Arap Emirlikleri, Körfez ülkelerinden geliyor. Altın ticareti genelde insanların elinde olan altınlar ama bazende çok sık olmamakla birlikte rejim tarafından getirilebiliyor. Afrin, Halep kapıları açık. Zor da olsa bazı tüccarlar ordan mal getirebiliyorlar. Hurda altın mevcut külçe altın yok. Bu alanda alım satım yapıyoruz, üretim yok.

Ticaret odası olarak yaşadığımız en büyük sorun altının yasal yollarla Türkiye’ye götürülüp işlenmesi için önümüzün açılmaması. Aksi takdirde gayri resmi yani kaçak yollarla bu işlemlerin önüne geçemeyiz.

Yakın zamanda İstanbul da bir sergi oldu. Biz buradan ürettiğimiz örneklerden götürmek ve sergilemek istedik. Maalesef gümrük kanunlarına takıldık. Burada üretilen şampuan, sabun gibi ürettiğimiz ürünleri götürüp tanıtmak ve ticaret bağlantıları kurmak istedik. Sadece bir tane için izin verdiler oysa orada numunelik sergide göstermek, kendimizi tanıtmak, satış yapmak istemiştik ama yapamadık.

Diğer devletlere uygulanan gümrük kurallarının bize uygulanmasını istemiyoruz çünkü biz devlet değiliz. Başımızda bir devletimiz yok. Kanun nezdinde ticari koşullar konusunda bizi Devlet gibi görüyorlar ama biz bir devlet değiliz. Uygulanan kurallar bizi zor durumda bırakıyor. Bu konuda Ankara Ticaret ve Gümrük Bakanlığını özel olarak kanunlarda esnetme ve çalışmaya davet ediyoruz.

Azez kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan devletsiz bir millet devletlere uygulanan kurallarla engellememeliyiz. Çünkü ortada bir devlet yok. Türkiye’ye tabi olmuş bir topluluk var. Fırat Kalkanı Bölgesi olarak kendimizi Türkiye’nin bir ili olarak görüyoruz. Bütün kamu binalarımızda İstiklal Marşı ve Türk Bayrağı var. İki millet bir devletiz. İstediğimiz tek şey transit geçişlerde kolaylık sağlanması. Ayakkabı üretip transit geçişle Kuzey Irak’a satıyoruz ama Türkiye’ye satamıyoruz çünkü yasak ama biz Türkiye’ye de satmak istiyoruz.

Bu konu sürekli tıkanıyor bu tıkanıklığın açılması, çözülmesi bizim açımızdan büyük önem taşıyor. Patates, kişniş, kimyon, meşhur ama nedense Türkiye’ye satamıyoruz. Suriye’ye İtalya’dan zeytinyağı ölçümü için geldiler. Yağımız Dünyanın en iyi zeytinyağı olarak bilinen İtalya’nın zeytinyağından daha yüksek değerde çıktı. İtalyanlar bile şaşırdı. Ama biz bunu Türkiye’ye satamıyoruz. Soğuk sıkımla çıkarıyoruz ki bu çok kıymetli bir işlem.

Biz buradan Türkiye’ye para giriş çıkışı yapamıyoruz çünkü yasak. Buraya gelirken para getiremiyoruz. Buna anlam veremiyoruz. Azez eskiden Kilis’e bağlı bir ildi. Yine o il muamelesini görmek istiyoruz. Biz ayrı bir devlet değiliz. Ayrı bir devlet olsaydık her şey çok farklı olurdu.

Azez sınır bölgesi olduğu için hiçbir zaman fazla gelişemedik. Bir geçiş güzergahıydık. Bölgemiz Şam, Halep, Dera, Türkiye’den giriş, çıkış için kullanılırdı. Yok gibi bir yerdi ama şimdi bölgenin ve ticaretin kalbinin attığı yer haline geldi.

Eski ve yeni Azezi karşılaştıramayacak kadar çok fazla fark var. Azez de bir protesto olduğu zaman sadece Azez protesto yapmıyordur burada küçük bir Suriye örneği vardır. Halep’ten, Şamdan diğer bölgelerden insanlarda olduğu için buradaki küçük protesto bile sadece Azez’in değil büyük Suriye’nin protestosu olur. Böyle okumak böyle bakmak gerekiyor bu bölgeye.

Meclis nasıl şekillendi?

Meclis heyeti bölgenin ileri gelenlerinden oluştu. Amacımız bölgenin korunması için bütünlüğü sağlamaktı. 2017 yılının 7. Aydan sonra meclisi kurduk. O dönemde burada çok fazla sivil insan da yoktu. Buradaki insanlara su, ekmek, gıda desteğinin adil sağlanması için kurduk. Danışman heyet olarak başladık. Fırat kalkanı sonrası meclisler ve bu meclislere bağlı ofisler oluşmaya başladı.

Savaş öncesi dahil olmak üzere Azez hiçbir zaman bu kadar itibar kazanmamıştır. Ticari, ahlaki, kültürel, eğitim ve sosyolojik açıdan ele alabilirsiniz. Azez hiç görülmediği kadar net bir şekilde görülüyor artık. Dışlanan, kenar mahalle olarak görülen bir yer iken savaş zamanında özellikle son 5 yıldır Türkiye danışmanlığı ile Azez Suriye’nin hiçbir bölgesinde göremeyeceğiniz bir itibar kazandı.

Suriye de 14 eyalet vardır. Bu eyaletler mıntıkalara ayrılır. Burası da bir mıntıka. Mıntıka dediğimiz yerler sizin kaymakamlıklarınızın olduğu bir yer gibi. Nasıl ki Türkiye de sınır bölgeleri pek gelişmiyor ve kaçakçılıkla döngüsünü sağlıyorsa burası da öyle bir yerdi. Ekonomik gücü pek yoktu.

%90 Azez’in yerlileri kalırdık burada. Şamdan atanan görevli memurların dışında yabancı yoktu şimdi en güvenli yerlerden biri olduğu için ne Rejim ne DAEŞ, ne PYD ne IŞİD’in giremediği, işgal edemediği yer olduğu için artık sistem oturdu. İşgal edilmeyen tek yer olduğu için kıymeti arttı. Tel Rıfat, Şam, Dercimeliler, Hamalılar, Doğu Gutalılar’dan güvenli olduğu için Halep’in 14 eyaletinden sürekli göç alan bir yer.

Ticaret Odası Üyeleri Görüşleri!..

Tacir Selim

Peçete, Islak mendil üzerine Gaziantep’te fabrikam var. Burada ticaret yapıyorum. Gaziantep’te açmamın sebebi Gaziantep’ten transit malzeme gönderebiliyorum ama Azez’den gönderemiyorum o yüzden Azez de maalesef açamadım ve Gaziantep’te açmak zorunda kaldım. Ticarete izin verilirse Azez de ticaret yatırımcıları artar ve istihdam çoğalır.

Biz özgürlük için devrim yaptık. Sizin anladığınız özgürlük ile bizim istediğimiz özgürlük başkaydı. Burada yönetim değişiyordu ama yönetimi birbirlerine satıyorlardı, satılarak değişen bir yönetim söz konusuydu. Andımız vardı ve zorla marşımız okutulurdu, okumayan ortadan kaldırılırdı. İlelebet ilelebet ya hafız Esad demeye başlardık konuşmaya başladığımız ilk andan itibaren. Esad’ın dışında hiçbir hüküm geçerli değildi ve hiçbir söz hakkı yoktu.

Türkiye’de oturduğunuz yerden Reisi Cumhurunuzu sevip sevmeyebilirsiniz ve bunu ifade edebiliyorsunuz ama bizim sevmeme, onaylamama gibi bir lüksümüz yok. Seçimlerimizi bile kanımızla yaparız. Bileğimizi keserek evet’e basmak mecburiyetindeyiz. Hayır diyemeyiz. Esad hakkında tek olumsuz konuşmamda hakkımda rapor hazırlanır bir gece ansızın evimden alınırım ve benden 20 yıl boyunca haber alamazsınız. Sadece ben değil bütün sülalem, kan bağım olan herkes zulme uğrardı. İşte özgürlük farklılıklarımızdan birkaç küçük örnek.

Peki neden 60 yıl sustunuz?

Özgürlük beni yöneten kişiyi baskı olmadan seçme özgürlüğü olmalı. Bu özgürlüktür hemde çok büyük bir özgürlük bu özgürlüğe sahip olmak istedik. 60 yıl boyunca ses çıkaran herkesi öldürdüler, korkunç işkencelere maruz bıraktılar. Bu sebeple geri kalan bizler korktuk, ses çıkaramadık. Baba ile oğul Esad’ı karşılaştıracak olsak baba Esad daha iyiydi çünkü en azından ne olursa olsun kendi kararlarını kendi verebiliyordu. Oğul Esad tek başına hiçbir karar veremiyor. 1980 doğumlular baba Esad’dan çok oğlundan korkuyorlar. Baba Esad kendi aklıyla hareket ettiği için zulüm gördüğümüz halde 60-70 yıl dayanıp sustuk en azından sorun bizim sorunumuz başkası içeri girmesin düşüncesiyle hareket ettik. Oğul Esad geldiği günden beri kendi aklıyla gelmedi dış güçlerin ABD, Rusya, İran, İsrail gibi üst akıl hocaların kurması ve verdiği akıl ile geldi. Yönetime ve halka dış güçleri karıştırdı.

Halk aslında buna karşı çıktı. Bizim içişlerimize bunlar karışmamalıydı. Siyonist örgüt yönetim Beşar Esad’ın kalmasını istiyor çünkü onlara hizmet ediyor. Esad alevi hakimiyeti istiyor, Sünnileri istemiyor ve onlara göre bütün Sünnilerin katli helal. Beşar Esad gibi yönetecek birini bulsalar hemen değiştirirler. Esad ile işleri bittikleri gün Esad’ı yine onu yüceltenler yok edecek. Esad İsrail çıkarları için çalışıyor. Arap dünyasını yönetenlerin bu savaşta parmağı var ve içindeler.

Türkiye’de 2007 yılında isim benzerliğinden yanlışlıkla beni karakola ifade için aldılar. İnceleme sonrası isim benzerliği olduğu anlaşılınca özür dileyerek bıraktılar. Bu küçük olay Türkiye’de değil de Suriye’de olsaydı benden bir daha asla kimse haber alamazdı. Görüşümden dolayı tutuklandım diyelim ve siz benim arkadaşımsınız beni öldürdükten sonra sizi de alıp en az 14-20 sene içerde tutarlardı ‘bildiğin her şeyi anlat’ derlerdi ve bildiğiniz bir şey yoksa dahi artık çıkmak için her suça bulaştığını kabul ederdiniz. Zorunda kalırdınız. ‘Bildiğin halde neden ihbar etmedin’ diye 14-20 yıl tutuklu kalırdınız. Bu zulüm karşısında susmaktan başka çareniz kalmıyor.

Devrimden önce Esad hükümeti size ne veriyorsa onunla yetinmek zorundasınız onun dışında ticaret yapamazdınız, daha fazla kazanmak gibi bir hakkınız yoktu. Esad ekonomiyi kendi çevresinde bölüştürmüştü. Bir şirket bünyesinde Esad’ın uygun gördükleri buraya bağlı olarak ticaret yapabilirdi. Sayıları azdı ve bilinirlerdi. Onun dışında ticaret yapmak, fazla para kazanmak yasaktı. Şu anda bir önceki döneme oranla Azez de Suriye genelinden daha fazla tüccara sahibiz.

Gelin üretin, geliştirin diyerek yol açıyoruz insanlara. Yeter ki burada birileri gelip fabrika açsın diye seferber oluyoruz. Eskiden fabrikayı herhangi biri açamazdı sadece Esad veya ailesinden kan bağından biri açabilirdi. Savaş öncesi burada sadece bir tane fırın vardı. Koskoca Azez de bir fırın. Çocuk sabahtan ekmek almak için gidip sıraya girer akşam dönerdi. Şimdi ise Azez de iki meclis ve bu meclislere bağlı iki fırın, bağımsız Tüccarların ise 14 fırını bulunuyor. Eskiden saat 11-12 gibi ekmek aldınız aldınız alamadıysanız o gün için ekmek biter ve bir sonraki günün o saatini beklemek zorunda kalırdınız. Şimdi çok şükür bölgede ekmek sorunu yok. Fırınlar 7/24 açık ve hizmet veriyor.

PYD, IŞİD, DAEŞ olmadığı için artık güvenli, insanlar güvenle işyeri açıyor. PYD’yi buradan uzak tutmayı başardık burası ne kadar güvenli olursa iş hacmimizde o kadar büyüyecektir. Bunun için elbirliği ve iş birliği ile bunu yapmaya çalışıyoruz. Bırakın Azez’i, Kilis’i bombalıyorlardı. O yüzden buranın güvenliği Türkiye’nin güvenliği demektir.

Gelişen güzel bir Azez gördüm. Umarım Türkiye de ticaret aşamasında ki engeller kalkar, yolunuz açılır ve daha güzel, daha gelişmiş bir Azez de tekrar sizi ziyarete geliriz.

Ticaret Odası tarafından hazırlanıp Azez’in bütün resmi, kamu, özel binalarına Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal Marşı’nın hem Türkçe hem Arapça olarak, özenle hazırlanarak asılmış şık tablonun tarafıma hediye edilmesi karşısında onur duydum. Benim için çok anlamlı bir hediye oldu. Evimin en güzel köşesine özenle asacağımdan emin olabilirsiniz. Anlamı ve manevi değeri çok büyük bir anı oldu benim için. Teşekkür ederim

YUNUS EMRE KÜLTÜR MERKEZİ

Fikret Çıtak / Eğitim Koordinatörü

Yunus Emre Kültür Merkezinde Eğitim Koordinatörü sayın Fikret ÇITAK ile bir araya gelerek bölgenin kültürel yapısı ve bu alanda ki gelişmeleri konuştuk. Kültürel anlamda yapılan çalışmaları gözlemlemek, gençlerin ürettikleriyle psikolojik destek açısından savaşın dışında bir bölgede yaşıyor hissi ile beraber umutlarını koruduğuna yakından şahitlik etmiş olduk.

Fikret Hocam burada neler yapıyorsunuz? Nelere şahitlik ettiniz?

Devletimizin büyüklüğü ve gücünü bu gibi yerlerde daha iyi anlıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devletinin elinden tuttuğu, nefes verdiği her şey umuda ve dirilişe gebe. Burada belli bir yaşın üzerindeki büyüklerimizle konuştuğumuzda biz zaten burada 450 – 500 sene evvel Yavuz Sultan Selim ile beraber gelmişiz. Son 100 yıldır zoraki sınırlar çizilmiş, ayrılmışız şimdi tekrar beraber ara verdiğimiz yerden yola kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu beraberliğin kültür, sanat, tarih gibi konularda bütünleştiği birçok ortak değer var. Kimisinin dedesi kimisinin amcası İstanbul’da, Çanakkale de kalmış. Bu kültürel kodlarla ve farkındalıkla tüm samimiyetimizle çalışmalarımızı yürütüyoruz.

Kültür Merkezi ne zaman açıldı?

17 Eylül 2020 de açtık. Temel hedefimiz Suriye de ki Türkçe öğretmenlerine Türkçe dersi vermek. Milli eğitim tarafından Suriye’de Türkçe dersi vermek için görevlendirilen arkadaşlarımızın çok yetersiz olduklarını gördük. Birinci önceliğimiz Suriyeli Türkçe öğretmenlerimize Türkçe dersi vererek onları belli bir seviyeye çıkararak burada kaliteli bir eğitim vermelerini sağlamak. Tiyatro, Müzik, Hat, Photoshop, Tezhip, Halk Oyunları gibi kurslarımız da var. Bu kursların gençler üzerinde psikolojik öneminin olduğunu düşündüğümüz için önemsiyoruz.

Türkiye de ki sistem buraya uydu mu? Danışmanlık verirken sorun yaşadınız mı?

70–80 yaşındaki insanlarla bir araya geldiğimizde anlaşabiliyoruz. Büyüklerle baş başa konuştuğumuz zaman bize sitem ediyorlar ‘nerede kaldınız?’ diye soruyorlar. Çobanbey bölgesinde bir büyüğümüzle sohbet ederken sohbet sonrası ‘bir dakika baş başa konuşabilir miyiz?’ dediler. Baş başa kalırken şunu söyledi. ‘Büyükleriniz buradan giderken çabuk geri geleceklerini söylemişti, gelmediniz. 100 sene geç kaldınız. Ama bir gün geleceğinizi biliyorduk. Çok ciddi baskı altında kaldık hep gözümüz yollarda sizi bekledik.’

Bu topraklara biraz geç geldik. İnsanlar bizi kendilerinden bir parça olarak görüyorlar. Eksik ve kusurlarımız varsa da hiç görmezden geliyorlar. Birbirimize hiç yabancılık çekmiyoruz. Yıllardan beri süregelen baskıdan dolayı sorumluluk, disiplin dediğimiz bilinçten biraz uzaklar. Çok iyi niyetliler. Kendimizde ki fazlalıkları onlara aktarmayı eksikliklerimizi ise onlardan tamamlamaya gayret gösteriyoruz. Yunus Emre Kültür Merkezi olarak bölgede an itibari ile 750 öğretmene ders veriyoruz. El-Bab ve Cerabulus’ta hazırlıklarımız tamamlandı. 30 öğretmenle bu bölgelerde de çalışma yapacağız. Bu son hamleyle 1200 öğretmenle yolumuza devam etmiş olacağız.

Sistem nasıl işliyor?

C1-C2 dediğimiz Eğitmen sınavlarımız var. Türk seviyemiz olan C1-C2. seviyesinde yaklaşık 50 öğrencimiz var. Eylül itibariyle 1200 -1500 arası öğretmenimiz mevcut.

Suriyeli Türkçe öğretmenlerine eğitim veriyoruz. C1 – C2 seviyesine çıkarıyoruz. Eğitmeni eğitmek önemli bir konu. Bunu önemsiyoruz. Azez bölgesinde 4–6 saat Türkçe eğitimi zorunlu. Çünkü şu anda Türkiye’nin himayesindeler, kendilerini ifade etmeleri için Türkçe öğrenmeleri gerçekten önemli. O yüzden zorunlu. Her öğrenci ilkokuldan itibaren Türkçe öğrenmek zorunda.

Bölgenin bizden umudu, beklentisi çok yüksek. Okutman arkadaşlarla beraber burada Türkiye de çalışıyor gibi bir şevkle çalışıyoruz.

Bizim unuttuğumuz her şeyi onlar hiçbir şekilde unutmamışlar. Sanki atalarımız buradan yeni çıkmış gibi karşılıyorlar bizleri. Hem de büyük bir saygıyla. Atalarına layık olmak isteyenler bu gibi bölgelerde gelip çalışsınlar. O zaman ne demek istediğimiz anlaşılmış olur.

Kaç personel bulunuyor?

Yunus Emre Enstitüsü olarak 13 tane okutman 15 yerel personel var. Enstitümüz 2007 yılında Kamu Vakfı yani Devletin bir kurumu olarak kuruldu. Tüm dünyada 62 ülkede Enstitü olarak hizmet veriyoruz. 65 şubemiz var. 65 şubenin 60. Şubesi ise Azez. Afrin, Çobanbey, Telebyat, Resulayn, El-Bab ve Cerablus ta da varız ama bu bölgelerde henüz şube olarak değil merkez olarak bulunuyoruz. Dünyada Türkçeyi en iyi öğreten okutmanlarla yol alıyoruz. Misyonumuz bu. Türkçeyi, Türk dilini öğretmek. Dünya dil akademisine bağlı tek kurumuz. Verdiğimiz sertifika bütün dünyada geçerlidir.

Yıkılmış bir ülkeye geldiniz. İlim ve eğitim yuvaları yıkılmıştı. Kültürel bir yıkım söz konusuydu. Böyle yıkılmış bir bölgede nasıl karşılandınız?

Bu bina tavsiye edildiğinde âtıl, çer, çöp içinde bir binaydı. Bu binanın temel bir özelliği var. Bu bina Baas Partisinin bölgede ki idari merkeziymiş. Bu binanın bizim için bu açıdan sembolik bir anlamı var. Yunus Emre Enstitüsü olarak o anlayışın yerine kendi medeniyet kodlarımızı sunmak için binayı yeniden inşa ettik. Eğitime uygun hale getirdik. Tadilatını yaparken bile hep bunu konuştuk ‘burası kavgasını verdiğimiz Baas Sisteminin idari mekanizması. Düşünceler burada tartışılıyordu. İnsanlara ne yapılacağı, ceza ve mükafat buradan yönetiliyordu. Böyle bir merkezde Yunus Emre nefesi olmaya çalışıyoruz. Yunus Emre’nin sesini iletmeye çalışıyoruz.

Bizden beklenti çok yüksek. Buraya gelen arkadaşların Alperen, Yunus Emre ruhuyla ilmek ilmek işlemesi gerekiyor. Yunus Emre’yi eline baston almış, sevgiyi, aşkı anlatan bir derviş olarak telaki edersek yanılabiliriz. Çünkü Yunus Emre bulunduğu dönemde Haçlı ve Moğol istilasından bunalan, Selçuklu’nun yıkılışını gören ve o anda millettin, devletin başsız kalma kaosu içerisinde Osmanlıyı diriltmek, Osmanlıyı kurmak için kendilerini adadılar. Şeyh Edebali olarak Osman beyin yanında kalmışlar, dışarda o devlete asker yetiştirmişler.

Doğru odunu taşımak. Sadakat ve liyakat olarak asker yetiştirmek olarak anlaşılır aslında. Odun her yerde var ama doğru odun her yerde olamaz. Yunus Emre nasıl mevcut şartları görüp millete umut aşılamışsa Osmanlı’nın kuruluş felsefesini yazmışlarsa birileriyle beraber bizde burada onların neferleri olarak o ruhu diriltmeye çalışıyoruz. Zaten o ruh var. Küllenmiş külü üflemek lazım. Bazı arkadaşlarımızın külü temizlemeye nefesi yetmiyor. Yüreği yeten, azimli arkadaşlar bu konuda daha hızlı yol alıyorlar. Burada bizi yemeğe çağırdıklarında bizi küçük, büyük ev ahalisi Osmanlının torunu geldi deyip ayakta karşılıyorlar.

Haklısınız, bende bu bölgeye her geldiğimde kısaca bize bizi hatırlatıyorlar diyorum hocam. Biz kendimizi, aslımızı unuttuk ama onlar bizi unutmadı. Ve bize bizi hatırlatıyorlar. Yeme içme, oturma kalkma adabı gibi birçok kültürel zenginliklerle bu topraklara her geldiğimde karşılaşıyorum, bizi hatırlıyorum, özümüzü ve sonra dönüp aynaya bakıp biz bizi ya da ben beni ne ara bu kadar unuttum ne ara bu kadar kayboldum, kendimden uzaklaştım diyorum. Buraya her geldiğimde aslıma, gerçeğime gidiyorum diyerek yola çıkıyorum ve hiç yanılmadan her seferinde aynı duyguları hatırlıyorum. Buradaki bütün duygular o kadar gerçek ve samimi ki bu gerçeklik ve samimiyet karşısında kendimizi buluyoruz diye düşünüyorum.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Milli Eğitim Rehberlik Araştırma Merkezi zeki çocuklarla ilgili bir tespit çalışması yapalım dedik. IQ seviyesi 120–160 arası olanlar zeki olarak adlandırılır. Şu ana kadar 35-40 kişiyi yakaladık. IQ seviyesi 159 olan bir kız çocuğu geldi buraya. O kız çocuğunu gördüğümüzde adeta ‘Suriye’nin geleceği benim’ diyordu. Suriye’nin istikbalinde kadınlar çok büyük rol alacaklar buna inanıyorum. Çok azimliler ve başarılılar.

Yıllarca bir kutuda saklanmış Suriyeli kadınlar kurtaracak Suriye’yi. Tekrar ayağa kaldıracak. Bu toprakların bereketi, zenginliğini kadınlar üzerinden bütün dünya görmüş olacak bende buna bütün kalbimle inanıyorum

Bir yıldır buradayım. Ayrı değiliz buradaki insanlarla biriz. Çok cömertler. Evlerine gittiğinizde ‘yarın ne yeriz’ diye düşünmez ne varsa önünüze koyarlar.

Bütün bu zulme, olan bitene karşı Allah’a sonsuz güven ve sonuna kadar amasız teslimiyet görüyorum

Türkiye’ye bir şey olursa bize ne olur diye düşünüyorlar. 15 Temmuz’da 82 tane şehit verdik dediklerinde şaşırmıştım. PKK Azez üzerinden bölgeye hâkim olmak için Türkiye’ye geçmeye çalıştı. ‘Cesedimizi ezmeden geçemezsiniz’ dedik ve o gruplarla yaşadığımız çatışmalarda 82 şehit verdik. Bu kadar biriz aslında. Biz biriz diyorlar. Dindaşız başka söze gerek yok. Sınırlar ayıramamış bizi bunu görebiliyoruz. Kendi değerlerimizle İslam Birliğini kurmak zorundayız başka yolu yok. Türkçe öğretirken asıl mesele şuurlu insanlara ulaşmak. Allah rızası için çalışacak insanlara ulaşmak zorundayız.

Eğitim koordinatörü / Ahmet Yalçın

4,5 yıldır Fırat Kalkanı Bölgesinde, 4,5 aydır Azez’de Eğitim Koordinatörü olarak çalışıyorum. Ahtarin bölgesinde de çalışmalar yürüttüm. Geldiğimizde okullar çok kötü durumdaydı. Çocukların gidebileceği bir okulları yoktu. İnsanlar yeni yeni toparlanıyorlardı.

Baya yol aldık, çok güzel ilerlemeler sağladık. Bizden farklı bir sistemleri var. İlkokul 6, Ortaokul 3, Lise 3 yıl şeklinde bir eğitim modelleri var. İlk zamanlar öğretmen sorunu yaşıyorduk. Ben öğretmenlik yapabilirim diyen insanlara ulaşmaya çalıştık. Ulaştığımız insanlara hizmet içi eğitim verdik. Danışmanlık verdik. Toplu olarak gelişip, geliştirebileceklerine imkân oluşturduk. Uzmanlarla dirsek temasına geçerek onların eğitim ve alanlarının niteliklerini arttıracak imkanlar sağladık.

Azez merkez ve köylerinde toplam 41 okulumuz 21.142 öğrencimiz var. 12 ilkokul 7 ortaokul 7 lisemiz var. 938 personel ile çalışıyoruz. Halk Eğitim Merkezi, Dömer Dil Eğitim Merkezi ki özellikle Türkçe eğitimine önem veriyoruz. 4 dil sınıfımız var. Sabah, öğlen iki öğün şeklinde dil Eğitimi alıyorlar. Rehberlik Araştırma Merkezimiz de özel çocuklara yönelik faaliyetler yürütüyoruz. Teftiş ve Maarif Müfettişleri Başkanlığını oluşturduk. Merkezi Çobanbey de olmak üzere Azez de 4 müfettişimiz bulunmakta. Eğitimin denetim ve rehberlik yolunu bu arkadaşlarımız üzerinden yapıyoruz.

Eğitim malzemelerini STK’lar aracılığıyla, devlet desteği ile gideriyoruz. Azez de sıfırdan bir okul inşa ettik. 26 okulun onarım ve tadilatını gerçekleştirdik. Kalan diğer harabe okulların onarılmasına destek olduk. Merkezde 4 tane üniversite var. Gaziantep Üniversitesi Azez Merkezde İlahiyat Fakültesini kurdu. Şam ve Nahta Üniversiteleri bulunuyor. Bunlar Özel Üniversite. Halep ve Şam’dan öğretim üyesi olan hocaların kendi aralarında birleşip kurdukları üniversiteler. Buradaki çocuklara kendi imkanlarıyla destek oluyorlar.

Üniversitelerin tanınırlığıyla ilgili sorun yaşandığı için destek noktasında sorun yaşayabiliyoruz.

Talim terbiye de uyguladığımız ve diğer dersleri kapsayan bir eğitim sistemi mevcut. Burada ki sistemin Türkiye’den bir farkı Arapça’nın Mihver bizde ise Türkçe’nin Mihver ders olması. Derslerimiz ifade ve beceri dersleri olarak veriliyor. Haftalık 4 saat Türkçe dersleri veriyoruz. Suriye’nin çocukları çok zeki. Fırsat verilirse okurlar. Daha önceki dönemlerde bu fırsat neredeyse hiç verilmemiş. Ahtarin’de çalışırken 63 köy gezdik. 40-50 yıl bir çivi dahi çakılmayan okullar gördük. Virane haldeydi. Bir sıra, kitap dahi verilmemiş. İmkân sunduktan sonra nasıl şevkle okuduklarını gördük. Hem öğrenmeye hem öğretmeye çok meraklılar.

Okulların donatım, tadilat konusunda desteklenmesi gerekiyor. Onarılması gereken çok sayıda okullarımız var. Kırtasiye malzemeleri ile ilgili büyük eksikliklerimiz var. Ekonomik olarak bölgede şartlar daha da ağırlaştı. Enflasyon yok gibiydi. Her şey çok uygundu. Ama düzen oturdukça enflasyonda yükseliyor. İş gücü, kazanç olmayınca halk ancak STK destekleriyle ayakta durabiliyor. Bu konuda STK destekleri çok önemli.

Öğretmenlerin niteliğini arttırmaya yönelik büyük eksikliklerimiz var. Öğretmenleri kaliteli bir eğitimden geçirmek istiyoruz. Maalesef Eğitim projeleri hemen destek bulamayabiliyorlar.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

İlk geldiğimiz gün evler, dükkanlar, sokaklar bomboştu. 2017 Nisan ayında Ahtarin’e geçtik. Ahtarin Küçük bir yer. Öğretmen var mı yok mu araştırırken 4-5 öğretmen bulduk. Mustafa Elbaş diye bir okulda toplantı yaptık. Öğrencileri okula nasıl çekeriz, nasıl bir yol izlemeliyiz diye istişare ediyorduk. Toplantıda bir öğretmen arkadaş ‘hocam siz buraya niye geldiniz, siz ne zamana kadar buradasınız?’ diye sordu, kaygılanmışlar. Toplantı sonuna kadar cevap vermedim. Herkes konuştuktan sonra söz alarak ‘Muhammed hocam biz camiden bu toplantıya beraber geldik. Aynı Allah’a, aynı peygambere inanıyoruz. Siz burada zulüm altında inlerken, zulüm görürken biz orada oturamazdık. 53 km ötede Kilis’te yaşıyorum. Sizi oradan hiçbir şey yapmadan izleyemezdik. Siz burada zulüm yaşadığınız sürece, ayaklarınızın üstünde durana kadar biz buradayız.

Aynı ana babadan olmazsak da kardeşiz. Kardeşliğimizi burada keşfettik. Duygulandığımız, ağladığımız çokça anlarımız oldu. Aynı dili konuşmuyorduk belki ama aynı gönülden konuşuyorduk. Buradayız ve zulüm bitene kadar da burada kalacağız. Tepenizde değil yanınızdayız dediğimde çok duygusal anlar yaşamıştık. Bu anımı hiç unutmadan yaptığım işten zevk alarak, severek, burada isteyerek çalışıyorum. Bize çok inanıyor ve güveniyorlar. Bu güveni boşa çıkarmamalıyız.

DEVAMI YARIN...


RÖPORTAJ / AYNUR KARABULUT

EYLÜL 2021

74 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page