top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıAynur Karabulut

ÇİN DOĞU TÜRKİSTANI KAYNAR KAZANA KOYDU KAPAĞINI KAPATAMADI!..

Güncelleme tarihi: 13 Oca 2022

ÇİN’İN HAZIMSIZLIĞI...

Tarihçi Yazar, Doğu Türkistan Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi Abdullah Oğuz ile kanayan yaramız, sahipsiz bırakılan Doğu Türkistan da yaşanan soykırımı ve büyük bir özveriyle hazırlayıp Müslüman alemine önemli bir kaynak olarak kazandırdığı ŞARKİ TÜRKİSTAN TARİHİ adlı eserini konuştuk.

Abdullah hocamı dinlerken dünyanın bir yerlerinde bu kadar sahipsiz bıraktığımız, görmeyi, duymayı, konuşmayı tercih etmediğimiz Müslüman kardeşlerimizin esaret ve ahlaki yozlaşmaya maruz kaldığı gerçeği canımı acıttı. Yüreğimi burktu.

Sizlerin de sahipsiz bıraktığımız ama Allah’ın hiç yalnız bırakmadığı bir Doğu Türkistan okuyacağınızı umuyorum. Aksi düşünülemez. Bunca zulme rağmen hala Doğu Türkistanlı Müslüman kardeşlerimiz varlığını sürdürebiliyorsa bunun başka bir açıklaması olamaz.

Benim için hem söyleşirken hem çözümlerken bilgilendiğim, hüzünlendiğim, öğrendiğim için keyif aldığım bir söyleşi oldu. Buyurunuz efenim!..

Abdullah oğuz kimdir?

1973 yılında yaklaşık 200 yıldır Doğu Türkistan bağımsızlık mücadelesinin bayraktarlığını yapan bir ailenin ferdi olarak dünyaya geldim. Büyük dedem işkence altında şehit oldu. Dedem ise yaklaşık 27 yıl gözetim altında yaşadıktan sonra 1976 yılında Türkiye’ye göç etti. 1980 yılında dedemin ardından bizde Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldık. İlk, orta ve lise öğrenimimi Ankara TED Kolejinde tamamladım. TED kolejinin 9. Sınıfına kadar atasından gördüğü kadarıyla Müslüman olan biriydim. 9. Sınıfta Biyoloji hocamla yaptığım bir tartışma sonucu ontolojik varlık bunalımı dediğimiz bir bunalım yaşadım.

Yaklaşık 2 yıl boyunca günlük 200 sayfa kitap okuyarak araştırmalar yapmaya, öğrenmeye başladım. Bu sürecin sonunda cenabı Allah hidayet nasip etti. İslami bilince, kültüre ve düşünceye sahip bir insan olarak o bunalımdan çıkmayı başardım. O günden itibaren de esas olarak İslami düşünceyi, Allah’ın dinine bağlılığı ve bu yönde çalışmayı ilke ediniş bir insan olarak yoluma devam ediyorum. 2016 yılından beri Doğu Türkistan’da yaşanan soykırımı anlatmaya, duyurmaya çalışıyorum. Konferans, söyleşi, kısa makale, yazı, kitaplarla halkı bilinçlendirmek ve dikkatlerini Müslüman Doğu Türkistanlı kardeşlerinin yaşadıkları zulme çekmenin derdindeyiz. Doğu Türkistan Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesiyim. Özel bir sektörde Mali İşler Yöneticisi olarak çalışıyorum. İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsünde de doktora öğrencisi, evli iki çocuk babasıyım.

Doğu Türkistan Vakfı ne zaman kuruldu?

Türkiye de ki en eski Doğu Türkistan teşkilatlarından biridir. 1978 yılında Doğu Türkistan davasının liderlerinden İsa Yusuf Alptekin tarafından kuruldu. O tarihten itibaren Doğu Türkistan davasının bayraktarlığını ve öncü teşkilatı olarak faaliyet gösterdi. Son dönemde biraz daha geri planda kalmış olmasına rağmen bu davanın en eski kuruluşlarından bir tanesidir.

Yıllardır Doğu Türkistan anlamaya çalışıp anlayamadığımız ve gerçek manada bir türlü sahiplenemediğimiz, garip, öksüz bıraktığımız bir mesele. Bu davanın gerçek anlamda sahiplenilememesinin asıl nedeni tam anlaşılamadığı ve anlatılamadığı için olduğunu düşünüyorum. Anlaşılır olması adına Uygur Türklerini geçmişten bugüne özetleyerek Doğu Türkistan da neler olduğunu anlatır mısınız?

Doğu Türkistan’ı bir coğrafya olarak değerlendiriyoruz. Uygur Türkleri bu coğrafya da ana gövdeyi oluşturuyor. Doğu Türkistan da sadece Uygur Türkleri yaşamıyor. Kazak, Kırgız Türk boyları gibi diğer boylarda yaşıyor ama asıl ana gövde Uygur Türklerinden oluşuyor. Çinliler geçmişte genelde Uygur Türklerini hedef alırlardı. Son dönemde ise Uygurların dışında Kazak, Kırgız gibi Müslüman Türk boyların tamamını hedef almaya başladılar.

Her şeyden önce Doğu Türkistan’ın coğrafi konumunu öğrenmek Doğu Türkistan meselesini anlamak için önem arz eder. Asya coğrafyasının tam ortasında yer alıyor. Başkenti Urumçi dünya üzerinde denizlere en uzak kara parçasıdır. Doğu Türkistan konum olarak doğudan batıya doğru tarihi ipek yolunun en önemli geçiş noktasıdır. Çin’den batıya doğru geçmek için 3 yol bulunuyor. Ya 7000, 8000 metre yükseklikteki Himalaya dağlarını aşmak gerekiyor ki bu mümkün değil. Deşti Kıpçak dediğimiz kuzeydeki bozkırlarından geçmek hele ki kışın çok zor. Batı ile Doğu arasındaki kara ticaretinin tek mantıklı noktası Doğu Türkistan güzergahı. Bu sebeple tarih boyunca çok stratejik bir öneme sahip ve bütün büyük emperyalist güçlerin sahip olmak istediği bir coğrafya konumundadır. Tarih boyunca bu coğrafyaya sahip olma mücadelesi yürütülmüştür.

Aynı zamanda coğrafi olarak doğu Türkistan yeraltı kaynakları bakımından da dünyanın ender zenginlikte olan bir bölgesi. Petrol, doğalgaz, kömür gibi enerji madenleri, volfram, uranyum gibi nükleer enerji için gerekli malzemeler, altın, gümüş gibi kıymetli madenler gibi yeraltı zenginliklerine de sahiptir. Dünya üzerinde bu kadar yeraltı zenginliğine sahip çok az bölge var. 19 yy. da bu madenlerin çıkarılmaya başlandığı tarihten itibaren çok dikkat çekmeye başlamış.

Milattan Önce 2000’li yıllardan itibaren bu bölgede yerleşik hayata sahip milletler yaşıyor ve bunlar asla Çin’li değil.

Doğu Türkistan Hun ittifakından Göktürk ve diğer bütün büyük imparatorluklar döneminde Büyük Türk imparatorlukların bir parçası olmuş ve diğer zamanlarda da büyük çoğunlukla bağımsız yaşamış. Çinlilerin geldiği gibi gittiği kısa dönemler olmuştur. 751 yılındaki Talas savaşı bu manada çok önemlidir. Abbasi İslam orduları ile Çinliler arasında yaşanan Talas Savaşından itibaren Çinliler artık Türkistan bölgesinden tamamen gitmiş ve yaklaşık olarak 1000 yıl bu bölgeden uzak durmak zorunda kalmışlardır.

Bu bölge Müslüman ve Türk olarak varlığını sürdürmüştür. Karahanlılar döneminde Doğu Türkistan bölgesi bütün olarak İslamlaşmıştır. İslam kültürü ve medeniyetinin ilk önemli eserleri sayılan Divanı Lügatit Türk, Kutadgu Bilig, Atabetül Hakayık, Satır altı Kuran Tercümesi gibi İslam medeniyetinin ilk temel eserlerinin ortaya çıktığı bir bölge olma özelliği de taşıyor. 1758 yılına kadar bağımsızlığını koruyarak yaşamıştır.

Doğu Türkistan’da 1860’lı yıllarda bağımsız olarak Yakup Han Bedevlet tarafından kurulan devlet 1873 yılında Osmanlı imparatorluğunun bir parçası haline gelmiştir. Osmanlı arşivlerinde belgeleri mevcut. 1973 yılında Sultan II. Abdülaziz döneminde İstanbul’a Yakup Han Bedevletin’nin elçisi gelip Sultan II. Abdülaziz’e biat ediyor. Sultan Abdülaziz’de kendi adına hutbe okutulup para basılması karşılığında bu bağlılığı kabul ediyor. Doğu Türkistan’da Sultan Abdülaziz adına hutbe okutuluyor ve para basılıyor. Koleksiyoncuların elinde Doğu Türkistan’da Sultan Abdülaziz adına bastırılmış altın paraların örnekleri bulunur.

1873’te Doğu Türkistan’ın Osmanlı devletine bağlılığını göstermesi Çin, Rus ve İngilizleri ciddi anlamda rahatsız etmeye başlıyor. 1877-1878 yıllarında Doğu Türkistan’ın işgal dönemi ile 93 Harbi olarak bildiğimiz Rus-Osmanlı savaşı aynı tarihe denk gelmesi tesadüf değildir. İngiliz emperyalist üst aklı Ruslarla iş birliğiyle yaparak hem Doğu Türkistan’ı Çinlilere işgal ettirmiş hem Osmanlı imparatorluğunu Ruslara mağlup ettirmiştir.

O halde Doğu Türkistan da bütün büyük emperyalist güçlerin planlı, programlı, nizamlı oyun oynadığı, hedefe odaklı bir Müslüman soykırımı uygulanıyor diyebilir miyiz?

Kesinlikle diyebiliriz. Şöyle ki Doğu Türkistan’ı işgal eden Çin ordusunun harcadığı 10 Milyon Ons Gümüş’ün 5 milyonunu 1875 yılında hala hizmet veren HSBC yani açılımı HSBC (Hongkong Shanghai Banking Coorperation) olan banka kredi olarak vermiştir. Bu planlı bir oyun değil de nedir? Doğu Türkistan yıllarca sadece Çinlerle değil İngiliz ve Ruslarla da mücadele etmiştir.

1758 yılından bu yana gelen bağımsızlık mücadele tarihimizde gerçekten Doğu Türkistan halkı yüzlerce silahlı ayaklanma ile bağımsızlığı için mücadele etmiştir.

1863 yılında kurulan Kaşkarya Devleti Yakup Han’ın başa geçmesi ile bütün Doğu Türkistan’ı bağımsızlığına kavuşturmuştur. 1933 yılında Şarki Türkistan İslam cumhuriyeti kuruldu ki o tarihte dünya üzerinde adında İSLAM olan tek devletti. Bilahare 1944-1949 yılları arasında bağımsız Doğu Türkistan Cumhuriyeti varlığını sürdürmüştür.

İlk kez Doğu Türkistan ne zaman bu baskılara maruz kaldı? Türkiye de Doğu Türkistan meselesi tam olarak neden anlaşılamıyor?

Doğu Türkistan ile Çinliler arasındaki mesele 1758 yılında ki ilk Çin işgalinden itibaren başlamıştır.

Türkiye de Doğu Türkistan meselesinin tam olarak anlaşılamamasının temel problemi Çin imajı. Çinliler aslında kendilerini bütün dünyaya olmadığı bir imaj ile tanıtıyor. Konfüçyüs, tekvando gibi şirin, barış yanlısı bir milletmiş gibi göstererek kendilerine hayran bırakıyorlar ama iç yüzleri asla böyle değildir.

Çin devletinin adı 2000 yıldır “Zhongguo” yani merkezi krallıktır. Dünyanın merkezinde yer alan kendileri hariç hiç kimseyi medeni olarak kabul etmeyen bir zihniyete sahiptir. Tıpkı Yahudilerin kendilerinden başkasını insan kabul etmediği benzerlikte bir zihniyet. Etrafında ki herkesi Çinlileştirme fikrini karşı tarafa verilmiş veya yapılmış bir nimet olarak görürler. Bu kadar bencil, merhametsiz ve acımasızdır. Bunları yaparken de kendilerine her zaman etik bir mazeret üretirler.

Çin medeniyetinin temeli merhamet etmeme üzerine kuruludur. Çinliler hem devlet yönetimi hem bireysel ilişkilerde merhameti alınmış canlılardır. Gücü eline aldığı zaman karşısındakine istediğini yapacak kadar canileşir.

Çin dünya için tehlike oluşturuyor mu ve dünya bunun farkında mı?

Çinliler Doğu Türkistan’a ilk geldikleri zaman orada onlara benzemeyen her şeyi değiştirmeye başladılar. Dini, milliyeti, dili tek tipleştirmekle başladılar. Dünya biraz uyansa da henüz tam olarak farkında değil. Çin eline gücü aldığında dünya büyük bir tehlike ile karşı karşıya kalacaktır.

Mesela Çinli Müslümanlar diye bir kesim vardır. Aslında 1372 yılından itibaren uygulanan politikalarla Çinlileştirilmiş başka milletlerden Müslümanlardır.

Çinliler bu politikalarını her türlü farklılığa sahip insanlara konjonktür müsait olduğu ölçüde etraflarında olup bitene çok dikkat ederek uygularlar. Çin siyasetinin duygusal bir hareketi olmaz. Temel güdüleri budur.

40 yıldır ekonomik olarak dünyaya yavaş yavaş hissettirmeden yayılıp bazı ülkeleri ekonomik bazı ülkeleri siyasi, bazı ülkeleri askeri, bazı ülkeleri ise yöneticilerin yolsuzluğa bulaşmış kişisel çıkarlarını elde ederek bir şekilde dünya üzerinde özellikle Afrika, Türki Cumhuriyetler, Pakistan, Sri Lanka gibi ülkelerde bütün zihniyeti ele geçirerek yayılmaya çalışıyorlar. Bütün dünyada basın yayın, akademi alanlarında kendi düşüncelerini pazarlayacak insanlar elde ediyorlar.

İslam ülkelerinin ve dahi Amerika’nın da ses çıkarmayacağından emin oldukları vakit harekete geçtiler. Çin Doğu Türkistan’ı kaynar kazana koydu ama kapağını kapatamadı.

Neden Doğu Türkistan halkını ki üzerlerinde direnemeyecek kadar güçlü bir Çin zulmü ile karşılarındalar oradan komple çıkararak o bölgeyi kendi toprakları olarak ilan etmiyorlar da böyle bir zulüm uyguluyorlar? Doğu Türkistanlılardan arındırma gibi bir izole program uygulamıyor da asimile için uğraşıyor. Bunun bir açıklaması var mı?

Doğu Türkistan da yaptığı zulmü inkar ettiği için insanları oradan topyekûn dışarı çıkaramaz. Çünkü çıkarıp oraya hükmederse inkar ettiği zulmünü ve soykırımını kabul etmiş olacaktır. 1755 yılında Cungarya’yı işgal ettikleri zaman orada yaşayan yaklaşık 500.000 Kalmuku öldürerek Kalmukları tamamen yok ettiler. Kalmuklar Moğol halkındandı. Eğer Çin dünyanın sessiz kalacağından emin olsaydı inanın bir an bile gözünü kırpmadan bütün Doğu Türkistan’ı ve Doğu Türkistanlıyı yok edecekti ama zulmünü kabul sayılacağı için şu an böyle bir şeye cesaret edemiyor. Dünya nezdinde itibarını sarsmak istemiyor.

Doğu Türkistan da neler oluyor?

Çinliler girdiği tüm topraklarda milletleri asimile ederek Çinlileştirdi ama iki milleti asimile edemedi. Doğu Türkistan’da ki Müslümanlar ve Tibet’teki Budistleri. Çinin yüzyıllardır asimile edemediği bu iki millet onları çıldırtmış durumda. Özellikle Doğu Türkistan da çok ağır insan hakları ihlalleri ve soy kırım politikaları uygulayarak oradaki Müslüman ve Türk varlığını yok etmeye çalışıyorlar. Temel motivasyonları bu.

Doğu Türkistan da yaşananlar zulüm değil soykırım. Endülüs ile karşılaştırabiliriz. Çünkü hedef oradaki Müslüman Türk varlığının yok edilmesi. Oradaki insanların itaat etmesini istemiyor birebir kendisi gibi olmasını istediği için bu soykırımı uyguluyor. Doğu Türkistan halkının ırkını asimile ederek değiştirme politikası uyguluyor. Yaklaşık 35 Milyon civarında sünni ve Hanefi Müslüman bulunuyor.

Doğu Türkistan da Çinliler soykırım politikasını uygularken temel bazı argümanları var. 2016 yılının ağustos ayında Doğu Türkistan’ı dünyadan izole ederek, haberleşme alanlarını keserek başladılar. İnsanları 10 yıl önce yapmış olduğu, o dönemde suç olmayan eylemleri yüzünden hapse attılar. Mesela cemaatle namaz kıldığı veya 2. kez cemaat oluşturduğu bahanesiyle 15-20 yıl hapis cezası almış akrabalarımız var. Kızına dini nikah kıydığı, oğluna sigara içki içme dediği için tarifi belli olmayan “dini aşırıcılık” suçlamasıyla içerisi tamamen boş kendi istedikleri gibi doldurdukları suçlamalarla 100 binlerce insanı hapislere attılar. Haksız ve orantısızı güç ile haksız cezalar yağdırdılar.

Milyonlarca insanı eğitim adı altında toplama kamplarına aldılar. Hapse atmak için bir suç isnat ederek mahkemeye çıkarmaları gerekiyordu. Böyle bir şey ile uğraşmaktansa toplama kamplarında eğitim adı altında hiçbir yargılama ve suçlama yapmadan milyonlarca insanı evlerden toplayıp götürüldüler. Böylesi daha kolay ve işlerine gelmişti.

Doğu Türkistan da yaşayan Müslümanların tamamı toplama kamplarında mı yaşıyor, kamp dışında hayat var mı, nasıl devam ediyorlar, onlar neden toplama kamplarına alınmadı?

Sorun sadece toplama kamplarından ibaret değil. Dışarda yaşayan bir kitle var ama bu kitle 7/24 gözetim altında. Evden işine gidene kadar onlarca kez kontrol, arama, sorgulama noktalarından geçiyor. Telefon görüşmeleri dinleme altında. Evinde kendi gibi yaşamasına asla müsaade etmiyor. Kardeş aile adı altında başlattığı rezillik ile evlerinde kontrol altına almaya başladı. Hiç tanımadığı Çinli bir aile ile yaşamak zorunda bırakılıyor.

Çinlilerin uyguladığı 3 temel hapis yöntemi var. Kardeşlerimiz, akrabalarımız bu yöntemlerden biriyle yaşamaya mahkum bırakılıyorlar. Birincisi hapishane, ikincisi milyonlarca insanın eğitim adı altında toplama kamplarına alınması. (Sayı net olmamakla beraber yapılan uluslararası araştırmalarında en az bir milyon olduğu söyleniyor ama o rakamlar doğruyu yansıtmıyor. En az 5 milyon olduğunu düşünüyoruz.) Üçüncü ve en önemlisi de çocuk kampı adı altında yurtlar, dönüştürme merkezleri. Bu merkezlerde yaklaşık 500 bin civarında çocuk bulunuyor. Bu çocuklar Çinli olarak yetiştiriliyor. Dininden, dilinden koparılarak tamamen kimliğine yabancı ve düşman olarak yetişen Doğu Türkistanlı çocuklar, böyle giderse Çinlileşecek maalesef. Bu bir sonraki nesli tamamen yok etme politikası.

14 yaşından 80 yaşına kadar insanlar hiçbir suçlamayla suçlanmadan sadece eğitim adı altında toplama kamplarına götürülüyorlar. 25 metrekare de 40 kişi kalıyorlar. Aynı yerde yemek yeme aynı yerde hacet etme. Dayak, işkence, tecavüz gibi birçok işkence ve zulüm var. İnsanlık dışı muamelenin uygulandığı bir yer. İnsanların dini düşünce ve kültürel yaşam şekillerinden vazgeçmeleri için zorlandıkları, insan haklarının çiğnendiği bir yer. Milli ve kültürel varlıklarından arındırılarak Çinli olarak dönüştürülmeye çalışılan yerler. Kurtulmanın tek yolu Çinli olduğunu kabul etmekte değil Çinlileri buna inandırmak.

Sadece insani varlıkla düşmanlıkta etmiyor. Tarihi varlıkları, medrese, cami, okul gibi yapıları yok ediyor. Bunun asıl nedeni gelecek nesle burada hep Çin yaşıyordu diyebilmek için zemin oluşturmak. Tarihi çarpıtmak bunların işi.

Son dönemde gündemde olan köle işçilik 1990 yıl sonu 2000 yıl başında başlandı. Doğu Türkistanlı genç kızları Çin bölgelerindeki fabrikalarda çalışmaya zorladı. Çinlilerle asimile olsun istiyorlardı. Bu amaç için fabrikalar kurdular. Toplama kampından çıkanların zorla çalıştırıldıkları özel olarak kurulan fabrikalar. Nüfus kontrolü adı altında kürtaj ve doğum engelleme üzerine zulümler uygulanıyor. Bu soykırım değil de nedir. Uygur, Kazak, Müslüman Kırgız Türkler ve küçük etnik ırklar da var. Eskiden sadece Uygurları bu toplama kamplarına alıp zulümlere maruz bırakırken son dönemlerde diğer gruplara da Çin zulmü ve asimilasyonu başladı. Hatta Çinli Müslümanları da hedef almaya da başladılar.

Çinlilerin Uygurlularla bitiremediği davası nedir?

Çin’in temel ontolojik algısı kendisi gibi olmayan her şeyi tehlike olarak algılar nitelikte. Dönüştüremedikleri için hazmedemediler. Moğollar Çin’i işgal ettiği halde kısa bir sürede bütün bürokrasi, dil Çinlileşiyor ve Kubilay hanedanlığı Yuan hanedanlığı adı altında Çin hanedanlığına dönüşüyor. Onları bile dönüştüren bu kitle yaklaşık 250 yıldır Doğu Türkistan’ı dönüştüremediği için mücadelesi devam ediyor. Doğu Türkistan tam 250 yıldır bazen bağımsız bazen işgal altında geçen asla teslim olmayan bir mücadele veriyor. Bu mücadelenin karşısında Çin daha da hırçınlaşıp vahşileşiyor. O yüzden de pes etmiyor. Zulmüne devam ediyor.

Çin’in bu zorbalığının son bulması için nasıl adımlar atılmalı?

Yeni ipek yolu projesi kuşak yolu projesi diye bir konu var gündemde. Dünyadan ekonomik olarak bir hegemonya kurduğunu ilan etti. Yine Amerika’da zorla çalıştırmayla ilgili bir yasa çıktı. Hiçbir Amerikalı şirket Doğu Türkistan da üretilmiş hiçbir ürün alıp kullanamayacak diye bir gündem oluştu. Olimpiyat boykotu gibi hamleler Çin’i ciddi manada sarstı. Çünkü Çin için imaj çok önemlidir.

Çin’in bu zorbalığı sonlandırması Hükümetlerin gerçek görülebilir adım atmalarından geçiyor. İmaj sarsmaya yönelik adımlar. Siyaset değişir değişmez bilemeyiz ama bu birkaç örnek bile Çin de Doğu Türkistan Komünist Partisi Genel Sekreterini yani soykırımın ana uygulayıcısını değiştirmek zorunda bıraktı. Böyle bir adamı değiştirmek zorunda kalmaları ciddi bir sonuç. Bu tarz değişikliklere neden olacak gerçek eylemler lazım.

Türkiye Cumhuriyeti bir adım attı mı, atmadı mı, atıyor mu veya neden atılan adımı duymuyor ve görmüyoruz? Bu konuda size yansıtılan tatmin edici bir açıklama var mı?

Sadece Türkiye Cumhuriyeti değil dünyada ki hiçbir devlet yetkilisinin Doğu Türkistan’da olup bitenden bihaber olduğunu düşünmüyorum. Türkiye sıfır sessizlik politikası uygulamıyor ama şunu çok açık ifade etmeliyim ki atılan adımlar net olarak yetersiz. Türkiye’den çok daha büyük bir adım bekliyoruz. Türkiye’den en ufak yüksek bir ses çıksa inanın bu sorun çözülecek.

Türkiye-Çin ticari ilişkisine zarar vereceği düşüncesiyle adım atmadığı konuşuluyor bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Ekonomiden kaynaklı sessizlik olduğunu düşünmüyorum kaldı ki Türkiye hangi konuda Çin’den ekonomik destek gördü ki.

Evinden işine işinden evine gidebilecek yeterlilikte akli melekesi yerinde olan sağlıklı insanların böyle düşüneceklerini düşünmüyorum. Doğu Perinçek adı altında halk nezdinde bir etkisi yok ama devlet derinliğinde ve siyasette etkisi olan birilerinin çıkardığı ve başkalarının çanak tuttuğu bir dedikodu sadece.

Çin ile ilişkilerin bozulması Türkiye yararınadır. Biraz ticaret ekonomi bilen bunu biliyor zaten. Türkiye ile Çin arasındaki dış ticaretin % 90’nı ithalat zaten. 2010-2019 yılları arasında Çin’e verdiğimiz dış ticaret açığı 195 Milyar USD. Buyurun size şu anda en büyük problemimiz olan dolar eksikliğinin en önemli sebebi. Her gün maske değiştiren adamların çıkardığı bir yaygara. Beyni ile düşünen hiç kimsenin böyle düşündüğünü düşünmüyoruz.

Şimdide biraz kitabınızdan konuşalım. İslam alemine kaynak niteliğinde harika bir eser kazandırdınız. Şarki Türkistan Tarihi adlı bu eser hakkında biraz bilgi alabilir miyiz?

Bu kitap Mehmet Emin Buğra’nın 1940 yılında Kabil’de bulunduğu dönem de yazdığı el yazması Çağatay Türkçesi ile yazılmış bir eserin tarafımdan Türkçe ’ye aktarılmasıdır. Mehmet Emin Buğra’yı kısaca tanıtmak gerekirse kitabın başındaki resimde elinde kılıç tutan mücahitlerin başında duran kişidir. Kendisi 1930’lu yıllarda Çin işgaline karşı bizzat savaşmış Hoten şehrini işgalden kurtarmış bir komutandır. Daha sonra da Doğu Türkistan İslam Cumhuriyetinin de bir parçası olmuş, İslam cumhuriyetinin Çinliler tarafından yıkılmasından sonra 1940 yılında kitabını Kabil’de tamamlamıştır.

Kitabın yazarı; aynı zamanda hem öğretmen hem savaşçı hem devlet başkanı hem tarihçi daha sonrada Doğu Türkistan davasına diplomat sonrasında da Türkiye’de STK yöneticisi olarak hayatını sürdürerek Doğu Türkistan davasına adamış bir insan. Bizim Doğu Türkistan’da hiç kimsenin Doğu Türkistan’ın tarihini objektif kaynaklardan ya da kendi milli bakış açısı ile öğrenme şansı yok çünkü Çinliler Doğu Türkistan tarihini tamamen değiştirerek kendi kafalarına göre bir tarih yazıp insanlara onu öğretirler. Mehmet Emin Buğra Kabil’de yaşadığı dönemde objektif kaynaklardan ya da Türkiye’ye ait kaynaklardan ve milli bakış açısıyla alınmış kaynaklardan elde ettiği bilgilerle Doğu Türkistan’ın tarihini dini ve milli bir bakış açısı ile yazmış ve bu kitabı 1940 yılında tamamlamış. Çinliler bu kitabın varlığını öğrendikleri günden beri bu kitaba düşmanlar. Bu kitabı okuyan, bulunduran ve hakkında olumlu fikir beyan edenler hapis cezası ile cezalandırılır.

Bu kitabı alıp yazı dağıtmak suçundan 14 yıl toplama kamplarında yatmış, 15 yıl hapis cezası almış 2 büyük aydınımız var. Bu kitap Çinliler tarafından o tarihten itibaren Doğu Türkistan’daki bütün dini ve milli hareketlerin ideolojik kaynağı olarak değerlendirilen bir eserdir. Yazılışından 80 yıl sonra Türkiye Türkçesine aktarmakta bize nasip oldu. İnşallah hayırlara vesile olur.

Kitapta çalışma yaparken sizi şaşırtan bilgilerle karşılaştınız mı?

Çok karşılaştım, duygulandım. Bunlardan en önemlisi Mehmet Emin Buğra’nın Türklerin İslam’a girişi ile ilgili olan kısmı bugüne kadar okuduğum eserlerdeki en objektif bakış açısıyla yazılmış olduğunu gördüğümde şaşırmıştım. Mesela siz bu kitabı Doğu Türkistan tarihi öğrenmek için aldınız ama İslam’ın Türk bölgesine girişi ile ilgili her türlü aşırılıktan uzak çok objektif bir bakış açısı olduğunu görebileceksiniz.

Beni en çok şaşırtan noktalardan bir tanesi bu kısım olmuştu. Bir de ben bu kitabı okumadan önce Doğu Türkistanlıların bağımsızlık mücadelesi için verdikleri bedeli tam bilmiyordum. Bazen atalarıma serzenişte bulunmuştum ama şunu görüp anladım ki biz orada sadece Çinlilerle mücadele etmemişiz. İngiliz ve Ruslarla da ciddi anlamda mücadele etmişiz. Gerçekten yüzlerce silahlı ayaklanma denenmiş, kaç kere devlet kurulmuş. Böyle bir mücadelenin verildiğini öğrendim. 200 küsur yıldır Çinliler bizi bu yüzden asimile edemiyorlar. Ne olursa olsun Doğu Türkistan da her zaman Allah’ın dinine sahip çıkan bu uğurda mücadele eden hayatını, malını her şeyini feda eden bir kesim mutlaka olmuş. Bu damar var olduğu için orada hala Müslüman varlığı devam ediyor. Kitabın bana en büyük katkısı bu oldu.

1937-1942 yılları arasındaki Çinli yönetici, Doğu Türkistan’da bugünkünü aratmayacak bir soykırım uygulamıştı. Bu soykırımı bitiren Ruslar ve Almanların savaşı olmuştu. Rabbimin nerden ne çıkaracağını bilmek mümkün değil. Ama gerçekten o coğrafyada bedeli ne olursa olsun Müslümanlığı, Allah’ın dinini anlatmaya, varlığı devam ettirmeye çalışan bir kitle, bir damar her zaman var olmuştur. Bunların bir kısmının da ailemden çıkmış olması benim için önemli bir gurur kaynağıdır.

Bu kitapta bizi neler bekliyor?

Bu kitabı okuduğunuz zaman Doğu Türkistan’ın tarihini, kültürünü ve verilen mücadeleyi öğreneceksiniz. Bir boşluk ve bilgisizlik var. İnsanlar Doğu Türkistan davası nedir, nerededir, nasıl bir yerdir pek bilmiyorlar maalesef. Kitapta Coğrafyası da detaylı olarak anlatılmış. Doğu Türkistan nasıl bir yer? Tarihinde ne olmuş? Nasıl bir bağımsızlık mücadelesi yaşanmış? Neler eksik yapılmış? Gibi soruların cevaplarını detaylı bulabileceksiniz. Mehmet Emin Buğra bu eseri 1934 yılında Doğu Türkistan İslam Cumhuriyetinin yıkılışından hemen sonra yazmaya başladığı için kendisi de dahil olmak üzere kimseye acımamış, eleştirilmesi gerekeni eleştirilmesi gerektiği gibi eleştirmiştir. Tüm gerçekliğiyle Doğu Türkistan’ı okuyabileceksiniz.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Allah razı olsun. Bu tür söyleşiler bana tanınmış bir fırsat ve nimettir. Bana bu fırsatı verdiğiniz, bu mesele ile dertlendiğiniz ve Doğu Türkistanlı kardeşlerinizin yanında yer alarak tarafınızı belli ettiğiniz için çok teşekkür ederim.

Emeklerinize sağlık. Bizlere müthiş bir eser kazandırdığınız ve vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Okumak için sabırsızlanıyorum. Gerek dualarımızla gerek fiili olarak her platformda Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin her daim yanında yer almaya devam edeceğiz inşaallah.


RÖPORTAJ / AYNUR KARABULUT

OCAK 2022

258 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page