top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıAynur Karabulut

ÇERÇEVE VE SINIRLARI GENİŞLETİP ESNETELİM!..

Güncelleme tarihi: 21 Ağu 2020

Kendisini “Öykü tezgahında dokumacı. Roman atölyesinde son ütücü.” Olarak tanımlayıp “...Benim zihnim hayatım boyunca en az bir bedevi kadar göçebeydi ve arayış halindeydi. Arada bir yerde durup düğüm attığım olduysa, ilerleyip yol aldığımda geriye dönüp bakınca en sıkı düğüm attığım yerlerin dahi söküldüğünü gördüm….” Diye muhteşem tasvirlerin su gibi aktığı çok keyifli bir söyleşi için Handan ACAR YILDIZ’ ın kapısını çaldık… Heybemizi öykülerle doldurup bu keyifli sohbet tadında söyleşiyi size aktarmaya karar verdik. Buyurunuz efenim…

Handan Acar Yıldız kimdir? Hayata bakış açısı, yaşam felsefesi, dünyayı yorumlayış biçimi gibi biraz derin anlatır mısınız bize Öykü dokumacısı Handanı…

Dokumak üzerinden anlatalım mı bunu ne dersiniz? Göçebe kültürlerde halı çok önemlidir. Çünkü siz seyri, seferi, yeniyi, tecrübeyi yurt edinirken; göçseniz de devir halinde olsanız da konduğunuzda üzerinde konuşlandığınız, yer kaplayan alanın sağlamlığından emin olmanız gerekir. Bu nedenle göçebe geçmişimizden ötürü çift düğümlü en sağlam halılar bizim kültürümüzde dokunuyormuş. Benim zihnim hayatım boyunca en az bir bedevi kadar göçebeydi ve arayış halindeydi. Arada bir yerde durup düğüm attığım olduysa, ilerleyip yol aldığımda geriye dönüp bakınca en sıkı düğüm attığım yerlerin dahi söküldüğünü gördüm. Kocaman delikler gördüm ardımda. İnsan en çok geçmişinin içine düşer. En fazla geleceğe yuvarlandığı hâlde. Bunu nihilist anlamda söylemiyorum, hayatta mutlak doğrular ya da mutlak yanlışlarla yol alınmadığını gördüm. Sizin bir dönem parmaklarınız sızlayacak kadar sıkı attığınız düğüm bir bakmışsınız ki çözülmüş. O nedenle Handan her neye bakar ise görünen kadar görünmeyen kısmı da anlamaya çalışıyor. Çerçeve ve sınır çizmek yerine bunları genişletip esnetmeye çalışıyor.

İlk kez ne zaman ben yazmalıyım dediniz?

İlk yayımlanan yazım bir kitap tanıtım yazısıydı. Çok kısa süreli yayın yapan bir gazetenin kültür sanat sayfasında Gül Yetiştiren Adam hakkında yazmıştım.Üniversite öğrencisiydim o zaman ve yazmakla tanışmıştım. Yazmalıyım dememiştim henüz. İlk yazıdan sonra, “bol bol okumalıyım” demiştim. Gazetecilik mezunuyum. Yazmakla ve araştırmakla ilişkili bir meslek. Yazmayı ve araştırmaya her zaman severken gazetecilik mesleği ile yıldızımız bir türlü barışmadı. Kendimi o mesleğe ait hissedemedim maalesef. Fakat yazılan öykünün haber metnine benzememesi, hangi noktalarda haber metninden ayrılacağı yönünde gazetecilik bana ışık tuttu. Çok kısa süreli meslek tecrübeme rağmen. İlk cümle ile spot cümlesi arasındaki farkları düşünmeme yardımcı oldu. Yazmalıyım dediğim zaman, otuzlu yaşlara yaklaştığım zamanlara denk geliyor. Otuz ve elli yaş arasının insan hayatındaki en önemli devre olduğunu düşünüyorum. Hazreti İsa’nın otuzlarında göğe yükseldiği, cennetteki yaşın otuz olduğu rivayet edilir. Dini karşılığını bilemem fakat sembolik karşılığı önemli benim için. Herhangi birimiz hayatı, kalabalık bir caddeden geçerken sağa sola bakmadan ilerler gibi yaşamıyorsak otuzlarda her insana küçük veya büyük bir çarmıh yüklendiği (mecazi anlamda) inancındayım. Yazmak demek aramak, kazmak, sormak, sorgulamak demek ama yazmanın bulmakla ilişkisi yok nazarımda. Öykülerimde ve romanımda kurduğum bütün cümlelerin sonunda görünürde başka bir noktalama işareti olsa da gerçekte soru işareti bulunuyor.

Öykülerinizde karakter ve olayları nasıl belirliyorsunuz? Ön hazırlık süreciniz nasıl şekilleniyor?

Öykülerim âna ve o ânın karaktere çarptığında çıkardığı sese ya da sessizliğe odaklı. Bazen ses bazen ise sessizlik şiddetli olabilir. Önce an beliriyor. Sonra karakterdeki yankıyı dinlemeye çalışıyorum. Benim dünyamda öykü ve fotoğraf arasında çok yakın bir ilişki var. Makine ile fotoğraf çeken biri değilim hatta kendi fotoğrafım dahi bir elin parmaklarını geçmez ama hangi karenin zihnimde donacağı ya da geçmişte donmuş bir karenin aniden önüme ne zaman düşeceği belli olmuyor. Bu benim tasarrufumda değil. Benim tasarrufumda olan ise ele aldığım tek bir olay gibi görünse dahi onda mündemiç olayları kurguda toplayıp yansıtabilmek.

Talepkar kahramanlardan bahsedebiliriz; çok sevmeyi, çok inanmayı, hayal kırıklığına uğramamayı talep eden kahramanlar bunlar.

Bir kitabı bitirince neler hissediyorsunuz?

Kitabın matbu hali elime ulaştıktan sonra bir kez yabancı biri gibi dikkatlice baştan sonra okurum. O zaman garip bir duygu hissediyorum. Hem yakın hem uzak... Daha sonra metni ardımda bırakır ileri bakarım. Hep planlı projeli çalıştım. Günün getirdiğini yaşamadım. Kendi metinlerimi dönüp dönüp okuyan biri değilim.

Yazmaya başlarken olmazsa olmazlarınız nelerdir?

Yazmaya başladığımda olmazsa olmazım yok. Sessizliği ve dikkatimin dağılmamasını sevdiğim için gece çalışmayı tercih ediyorum. Gece on iki sonrası daha çok. Ancak gecenin neden olduğu bir ruh hali var. Derin olabildiği kadar duygusallaştıran. Gece yazdıklarımı gündüz kontrol ederim. Gece yazdığım hiçbir metni o haliyle bir yere göndermem.

Yayımlanmış kitaplarınızdan biraz bahseder misiniz?

Kalemimin renginin oluştuğu kitabın Ağır Boşluk olduğu kanaatindeyim. Edebiyatta belli bir tarza sahip olmakla kendini tekrar etmek arasında ince bir çizgi var. En büyük temennim bu çizgiyi görebilmek ve çekebilmek. Her kitap kendi içinde bir bütünlüğe sahipken önceki ve sonraki kitaptan farklı. Her kitabın kendine has olduğunu düşünüyorum. Konu biçimi dayatır. Az önce yukarıda bahsettiğim bir olayda mündemiç birçok olayı yansıtma önceliğimden ötürü konuya göre gerçekçi dili kullandığım öykülerin yanı sıra sembolik dille yazdığım öyküler de var. Öykü konusu kadar dil çeşitliliğinden de söz edebiliriz. Bazı öyküler daha suskun bazıları daha konuşkan. Kaybolmuş Kaderler Müzesi tek romanım. Çift katmanlı ve çift zamanlı bir metin. Birbirine paralel iki alandan kanallar açılıyor metinde. Karanlıkta Patlama (Dünya Öyküsünün Anıtları) ise dünya edebiyatından seçilmiş anıt niteliğindeki 20 öykünün incelendiği bir kitap.

Sizi okumaya hangi Öykünüzden başlamalıyız?

Okurlardan gelen dönütler o kadar farklı ki… Herkesin dünyasına karşılık gelen öykü farklı olacağından belli bir adres vermeyeyim.

Son kitabınız olan Karanlıkta Patlama alışagelmiş kitapların dışında farklı bir çalışma olmuş. Karanlıkta Patlama’yı anlatır mısınız? Bu fikir neden hasıl oldu? Bu eserle bize ne anlatmak istediniz?

Karanlıkta Patlama; “iyi öykü nedir, bir öykünün iyi olup olmadığı nasıl anlaşılır, iyi bir öyküyü iyi kılan ögeler nelerdir, fizik-metafizik, biçim- öz, bağlam, gerçek-yapıntı gibi kavramların bir öykünün dünyasındaki karşılığı nedir?” sorularına cevap arıyor. Kafka’dan Camus’ye, Borges’ten Sadık Hidayet’e, Cortazar’dan Faulkner’a dünya edebiyatından 20 öykücünün 20 öyküsünü analize tabi tutuyor. Anlamanın ve anlatmanın peşinde…

Bu keyifli söyleşiye vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederim

Ben teşekkür ederim. Benim için de çok keyifliydi sizle sohbet etmek.


Karanlıkta Patlama Kısa Özet

İyi öykü nedir? Bir öykünün iyi olup olmadığı nasıl anlaşılır? Peki, iyi bir öyküyü iyi kılan öğeler nelerdir? Fizik-metafizik, biçim-öz, bağlam, gerçek-yapıntı gibi sık sık duyduğumuz kavramların bir öykünün dünyasındaki karşılıkları nedir? Romanı ve öyküleriyle tanıdığımız Handan Acar Yıldız bu defa kapsamlı bir edebiyat incelemesiyle karşımızda. Kafka’dan Camus’ye, Borges’den Sadık Hidayet’e, Cortazar’dan Faulkner’a dünya edebiyatından 20 öykücünün 20 öyküsünün yoğun bir analize tabi tutulduğu Karanlıkta Patlama, Handan Acar Yıldız’ın felsefi, sistematik ve neredeyse matematiksel yaklaşımı sayesinde kaçırılmaması gereken bir kuram kitabı kimliğine bürünüyor. Arıların nasıl bal yapıldığını açıklayamayacağı, yapmakla anlamanın ve anlatmanın farklı şeyler olduğu söylenir. Fakat kendisi de bir öykücü olan Handan Acar Yıldız’ın öyküye ve öykünün doğasına dair söyleyecek çok sözü olduğu kesin. Görünen o ki şimdiye dek *yapmakla* meşgul olan yazarımız bu defa *anlamanın ve anlatmanın* peşinde.

HANDAN ACAR YILDIZ KİMDİR?

İstanbul’da doğdu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik ve Anadolu Üniversitesi Sosyoloji bölümlerini bitirdi. Öyküleri ve yazıları Yedi İklim, Dergâh, Hece, Hece Öykü, Türk Dili, İtibar, Post Öykü ve Muhayyel, Muhit dergilerinde yayımlandı.

Öykü kitapları: Cam Koridor (2011), Ağır Boşluk (2014), İnatçı Leke (2015 Türkiye Yazarlar Birliği Ödülü), Açık Unutulmuş Mikrofon (2019)

Roman: Kaybolmuş Kaderler Müzesi (2017)

İnceleme: Karanlıkta Patlama (Dünya Öyküsünün Anıtları) 2020

RÖPORTAJ / Aynur KARABULUT

Temmuz 2020

110 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page