top of page
Ara

TÜRKİYE TERÖRİST YETİŞTİRMİYORUM DİYEMEDİ!..

Yazarın fotoğrafı: Aynur KarabulutAynur Karabulut

İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesinden mezun kız kardeşim Türkiye de okuduğu için bölücü yaftasıyla tutuklandı. Nerede olduğunu bilmiyoruz. Kardeşim nerede?

Çin Türkiye’den gidenlere terörist, bölücü diyor. Türkiye bunu hiç sorgulamadı. Çin’e sen benim devletimde okuduğu için bir kişiye nasıl terörist veya bölücü diyebiliyorsun diyemedi, sorgulamadı.

Bu durum Türkiye’ye hakaret değil mi? 2017’den bu yana Doğu Türkistan’dan hiçbir öğrenci buraya gelemedi, hiçbir öğrenci değişimi yapılmadı. Burada bulunan öğrencileri aileleri ile tehdit ederek zorla geri götürerek geri dönenleri toplama kamplarına kapattılar. Daha havalimanında bu öğrencilerin başına siyah çuval geçirerek alıkoydular.

MEDİNE NAZİMİ

AİLESİNDEN BİR HABER ALMAK İÇİN BEKLİYOR!..

Doğu Türkistan’ın Gulca şehrindenim. Doğu Türkistan’ın kuzeyine denk gelir. Ülkemde Milletler Üniversitesinde Çin Edebiyatı okudum. Malezya’ya giderek bu alanda yüksek lisansımı tamamladıktan sonra 2009 yılında Türkiye’ye geldim. 3 çocuk annesiyim. Okuduğum bölüm dolayısıyla tercüme yapıyorum.

18 yaşıma kadar Doğu Türkistan’ da yaşadım. Üniversiteyi kazandıktan sonra Çin’in iç taraflarına geçtim. Çin Doğu Türkistan ı kapalı kutu gibi tuttuğu için şehirlerin birbirlerinden haberleri yoktur. Kendi şehrinizin dışında diğer şehirlerde neler olup bittiğini asla bilemezsiniz. Çin, Gulca, Urumçi gibi şehirleri gevşek ama Kaşgar gibi Uygur nüfusun yoğun olduğu bölgelerde ise daha baskın bir politika uygulayarak yönetir. Örneğin Gulca’da biz oruç tutabilirken Kaşgar’da ki kardeşlerimiz oruç tutamazlardı. Bizler Gulca’dan yurtdışına çıkıp okuyabiliyorken Kaşgar’da kardeşlerimiz pasaport bile alamazlardı. Pasaport için bile neredeyse imkansız denecek kadar çok büyük oranda binlerce Çin parası isteniyordu bu sebeple pasaport almak imkânsızlaşıyor ve yurtdışına çıkamadıkları için okuyamıyorlardı.

Bizler dışarıda okul okuduğumuzdan ötürü ailemizle birlikte bize de sürekli psikolojik baskı uygulanıyordu. Aynı baskı uzakta da olsak bize de yansıyordu. Çünkü okulun önünden fotoğraf çekip göndermemizi, karnemizi yollamamızı, notlarımızı paylaşmamızı, kimlerle arkadaşlık ettiğimiz konusunda bilgi göndermemizi istiyorlardı.

2001 yılında okumaya başlayınca Çin’in uyguladığı iki yüzlü politikaya şahit oldum. O zaman birçok şeyin farkına vardım. 18 yaşıma kadar Gulca’da, 4 sene Çin’in iç bölgelerinde yaşayarak Malezya’ya oradan da Türkiye’ye geçtim.

Çin’in iç bölgelerinde yaşadığım zaman Çin’in gözünde ki yerimizi gördüm. Çin bizim görmediğimiz, bilmediğimiz yerlerde Doğu Türkistan’da yaşayan Müslümanlar için kötü bir imaj çizmek için uğraşıyormuş. Cahil, okumamış, kültürsüz bir imaj çizerek zengin Doğu Türkistan kültüründen yoksun olduğumuz yönünde yaygara kopardıklarına şahit oldum.

Özellikle Doğu Türkistan da aniden çocuklar kaybolurdu ve bu çocuklar güçlü Çin istihbaratına rağmen asla bulunamazdı. İşte o çocuklar meğer Çin’in iç bölgelerine kaçırılarak kötü işlerde çalıştırılarak bakın işte “Doğu Türkistanlılar hırsız, suçlu, kötü işler yapan insanlar” imajını çiziyorlarmış. Üniversite okuduğum yıllarda Çin’in iç bölgelerinde defalarca onlarca Doğu Türkistanlı çocukların yüz kızartıcı işlere zorla karıştırıldıklarını gördüm.

Doğu Türkistan da ailenizden kimler var, en son ne zaman görüştünüz?

Eşim ve çocuklarımla burada yaşıyoruz. Annem, babam, erkek kardeşim Doğu Türkistan’ın Gulca şehirlerinde yaşıyorlardı. 2006 yılında kız kardeşim Türkiye’ye okumak için gelmişti. İstanbul Üniversitesi işletme bölümünden mezun oldu. Adı Mevlüde Hilal. 2012 yılında Türk vatandaşı oldu. Tam hayatını kuracakken annem hastalandığı için memlekete gitmek zorunda kaldı. Anneme bakarken bir yandan da Türkçe İngilizce öğretmenliği yaptı. Kendisi gibi arkadaşlarıyla özel bir dil okulu kurdular. Bu okul büyüdü ve öğrenci sayıları arttı. Orada evlendi. Bir çocuk sahibi oldu.

Doğu Türkistan da sıkıntılar başlayınca tekrar Türkiye’ye döneceği zaman bu toplama kampları ortaya çıktı. Kız kardeşim 2017 yılında toplama kampına alınarak 2019 Mayıs’ta serbest bırakılmış ama bir ay serbest bıraktıktan sonra haziran ayında Türkiye’de okuyup yaşadığı için” bölücülükle” suçlanarak tekrar toplama kampına götürülmüş. O günden beri kendisinden hiçbir haber alamadık.

Nerede, ne yapıyor? hiçbir şekilde bilmiyoruz. Ailemle iletişimim yok, kız kardeşimden haber alamıyorum. Kız kardeşim alındıktan sonra annem bunu kaldıramadığı için hayatını kaybetmiş. Ben annemin vefat haberini Çin’in sosyal medya hesaplarından tanıdıkların yaptığı paylaşım aracılığıyla öğrendim.

2020 Eylül’de vefat etmiş. 2013’te bir kere gördükten sonra bir daha hiç görmedim ve diyalog kuramadım. 2020 de vefat ettiğinde yanında olamadım. T.C. vatandaşı olmama rağmen ülkeme asla gidemiyorum. Ki gitsem başıma ne geleceğini hiç bilmiyorum.

Ben yıllarca okuduğum süre boyunca dahil olmak üzere yaşadığımız bütün baskılara rağmen Çin’e karşı asla bir asilik etmedim. Ne zaman ki annemin vefatını bir sosyal medya paylaşımından öğrenip gidemeyince işte o zaman canıma tak etti. O zamana kadar sessiz sakin kendi hayatımı yaşıyordum. Annemden helallik alamadım, yanında olamadım. Kız kardeşim ortada yok. Hakkında tek bir bilgimiz ve haberimiz de yok. Nerede olduğunu bilmiyoruz. Kız kardeşim T.C. vatandaşı olmasına rağmen Pekin Büyükelçisi Çin ile yazışarak kardeşimle konuşturulacağı sözü verilmesine rağmen seneler geçmesine rağmen sözler tutulmadığı gibi bilgi bile verilmedi. Artık bunlara dayanamadığım için Çin’e karşı yapılan nöbetlere, sessiz eylemlere katılmaya başladım.

Toplama kamplarında her gün onlarca insan hayatını kaybediyor. Kadınlarımızın namusu kirleniyor. Çocuklarımız dinini, dilini unutuyor. Sadece kız kardeşim değil. Bütün kardeşlerimiz bu haldeyken neden bir şey yapılmıyor ve sesimiz duyulmuyor. T.C. vatandaşı olup Türkiye’de okuyup yaşadığı için döndüğünde toplama kampına alınan 350-400 T.C. vatandaşı olmuş Uygur Türklerini orada tutuyorlar. Uygurlar için ses çıkarılmıyorsa bu Türk vatandaşları için ses çıkarılsın.

35 Milyon Doğu Türkistanlı bir anda kurtulamaz biliyoruz ama en azından başka devletler kendi vatandaşı olmuş Doğu Türkistanlıyı nasıl çekip aldıysa o toplama kamplarından Türkiye de hiç olmazsa vatandaşı olmuş kişileri alsın. Böyle bir hamle Çin’e geri adım attıracaktır. Türkiye’nin atacağı adım çok önemlidir.

Çin anayasasının 9. Maddesinde bir Çin vatandaşı başka bir ülkenin vatandaşı olduğu zaman onun Çin vatandaşlığı otomatikman silinir diye yazılır. Biz T.C. vatandaşı olanları Türk büyükelçiliği korumalı. Hakkımızı savunmalı.

Çin konsolosluğu önündeki nöbet nasıl başladı ve sonrasında neler oldu? Neden tekrar Ankara’ya tekrar gidip nöbet tutma gereği duydunuz?

Nöbete başlamadan önce sadece sokaklarda sesimizi duyurmaya çalıştık. Çin büyükelçisinin Türk büyükelçisine T.C. vatandaşı olan ve olmayanlar hakkında ailelerinden haberdar olmak isteyenlerin Çin’in dış temsilciliklerine başvurmak zorunda olduğu bilgisini alınca buna dayanarak Çin konsolosluğuna gittik.

Muhatap bulamadık. Bu durum karşısında 17 gün süren bir nöbet başlattık. Gündem olunca Çin bundan rahatsız oldu. Çünkü Çin için imaj her şeydir. 17. Günde Göç idaresinden bir ilgili, İstanbul Vali Yardımcısı ve Emniyet Müdürlüğünden bir memur, Doğu Türkistan Mağdurları platformundan 4 kişinin olduğu ekiple Sarıyer kaymakamlığında bir toplantı yaptık. Bize orada verilen bilgi Çin konsolosluğunun dilekçelerimizi almayı kabul ettiğiydi. Dilekçelerimizi kabul edilmesi karşılığında bu eylemi bitirecektik.

12 kişinin dilekçesi hazırdı ama sonradan katılanlar da vardı onlarında hazırlaması için zaman istedik. 15 gün zaman verdiler. 15 gün sonra 5.199 adet dosyayla Çin konsolosluğun önüne gittik ama Çin her zaman ki gibi sözünü tutmadı ve dosyaları kabul etmedi. O masada konuşanlar o dosyayı götürürken yanımızda durmadıkları gibi bize verilen sözler tutulmadığında da Çin elçiliğine hesapta sormadılar. Oysa o sözü veren o masada oturan Türk yetkililerdi. “Nöbeti bitirin, dilekçelerinizi medya olmadan, sessizce götürüp teslim edin kabul edilecek” diyenlere güvenerek o nöbetti sonlandırdık. Sözler tutulmadı ve o masada bize bu sözü veren yetkililer yanımızda durmadılar.

Hatta dosyaları hazırladığımızda göç idaresinde o masada oturan arkadaşla iletişime geçtiğimizde işinin çok olduğunu, sadece bizimle uğraşmadığını, beklememiz gerektiğini söyleyen kaba ve ilgisiz bir davranış sergiledi. Biz durumu zora sokmak istemedik çünkü tek derdimiz masum aile üyelerimize ulaşmak, haklarında bilgi almaktı. Baktık ki sonuç alamıyoruz, dilekçeleri kabul ettiremiyoruz. Ankara’da Çin konsolosluğunun önüne gittik. Elimizde sadece ailelerimizin fotoğrafı ve dilekçelerimiz bulunuyordu başka hiçbir şey yoktu. Orada beklediğimiz süre içerisinde hiçbir slogan atmadık, aşırılıkta bulunmadık, sessizce bekliyorduk.

Polis memurları gelerek ayrılmamız gerektiğini bildirdiler. Karşılık olarak cevap almadan hiçbir yere ayrılmayacağımızı söyledik. Birinci gün saat 16’ya kadar bekleyerek dağıldık. Ertesi gün sabah tekrar konsolosluğun önüne geldik. Polisler izin vermeyeceklerini biz de ayrılmayacağımızı söyledik. Baktılar ki gitmiyoruz Çin konsolosluğunun 200 – 300 metre uzağında barikat kurdular arkasında durabileceğimizi söylediler. Barikatların arkasında 4 gün nöbet tuttuk. Ankara’nın dışında mağdur Doğu Türkistanlılar nöbet tuttuğumuzu duyunca seslerini duyurmak için Ankara’ya gelip bize katıldılar.

Birçok siyasetçi, STK, yerel medya ziyaretleriyle destek oldular. Ankara Büyükşehir Belediyesi yemek gönderiyordu ama 3. Günden sonra yemek getirmeyi durdurdular. Dezenfektan, maske vs. dağıtıyorlardı tam bir dayanışma örneği vardı.

4. Gün akşamında Çin hükümeti tarafından arkamızda Uygur Kongresi olduğunu söyleyen ve kötüleyen, Türkiye’yi de ekonomik olarak tehdit edecek bir tweet atıldı. Bu tweetten sonra 5. Gün Çin elçilik önüne geldiğimizde polislerin sert müdahalesi ile karşılaştık. İzin vermeyeceklerini artık nöbete son vermemiz gerektiğini söylediler. Gitmeyeceğimizi dile getirdikten sonra Polislerle aramızda tartışma başladı bu arbede sırasında öğrenci kızımızın kolundan çekiştirmeleri sonucu kızın omuzu yerinden çıktı. Polis memurlarından bazıları çok ağır hakaret ederek artık bu eylemlerimizin kabak tadı verdiğini söyleyen sözler sarf ettiler.

Biz eylem yapmıyorduk sadece ailelerimizi arıyorduk, verilen sözler tutulsun, dilekçelerimiz kabul edilsin ve ailelerimizin akıbeti tarafımıza bildirilsin istiyorduk. Tek derdimiz buydu. Siz ailenizden haber almazsanız onları aramaz mısınız?

Sadece iletişim kuralım, konuşabilelim, bilgi alalım gibi insani ve masum bir isteğimiz vardı. Ailemizi arayabilelim, nasılsınız? diyebilelim istediğimiz tek şey buydu.

Hiçbir aşırılığımız olmamasına rağmen 4 arkadaşımız polis arabasına kapatıldı, çıkmalarına izin verilmedi hatta koca adamın tuvaleti geldiğini söylediğinde yalan söylüyor deyip saatlerce çıkarmadıkları için maalesef altına kaçırmasına sebep oldular. Kaçırdıktan sonra inandılar daha sonra arkadaşımızı alıp kaldığımız hotele götürdüler, kıyafetini değiştirmesine izin verdiler. Oradan polis merkezine götürdüler. Saatlerce tutular. Onur zedeleyici bu durumu hakkedecek hiçbir şey yapmamıştı.

Her türlü zorlukla karşılaştık. Biz bunu hakketmedik. O gün akşam kaldığımız hotele gittik. Ertesi sabah hotelden çıkarken polisler hotelin her tarafını tutarak arabalardan inmemize, otoparktan, binadan çıkmamıza müsaade etmediler. Sadece gazeteciler geldiğinde onlarla konuşmamıza, siyasetçilerle görüşmemize izin verdiler. Onun dışında eve hapsettiler hiç kimseyle görüşemedik. Diğer şehirlerden gelenleri zorla otogarlara götürüp gönderdiler. 2 gün ev hapsinden sonra çıkabileceğimizi ama her yere polis memurları eşliğinde gidebileceğimizi ilettiler. Cuma günü erkekler polis eşliğinde namaza gittiler.

Bizim amacımız Türkiye’yi zora sokmak değil. Sadece orada yaşananları insanlar bilsin ve tepkisini koysun, ailelerimizle özgürce görüşebilelim istiyoruz. O kamplar belki hemen kapatılamayacak ama en azından dünyanın artık Doğu Türkistan’da Müslümanların zulüm gördüğünü, Müslüman kadınlara tecavüz edildiğini, çocukların anne kucağından koparıldığını, ailelerin paramparça olduğunu, bizim kızlarımızın zorla Çinli erkeklerle evlendirildiğini bilsinler istiyoruz.

Sadece bu yüzden bütün siyasi partilerin merkezlerini ziyaret ettik. Dilekçelerimizi vererek ailelerimizden haberdar ettik. STK ‘larla görüştük. 15 gün Ankara da kaldıktan sonra mecburen İstanbul’a döndük.

Biz Ankara da Çin konsolosluğu önünde beklerken İstanbul’da duyanlar da İstanbul Çin konsolosluğu önünde beklemeye başlamışlar. Dünyanın başka ülkelerinde yaşayan Uygurlar da Çin konsoloslukları önlerine giderek “ailem nerede” demeye başladılar. Bu durum Çin’i rahatsız ettiği için yayınladığı tehdit tweetinden sonra bizi durdurdular. Bu nöbetlerden sonra ufak tefek te olsa olumlu yönde bir hareket oldu, işe yaradı. Birkaç kişiyi kendini iyi göstermek için ailesi ile görüştürdü. 2015 yılından beri pasaport süresi bittiği halde uzatmadığı bazı pasaportları uzattı. Bizlerinkini değil tabi. Ankara da devam edebilseydik çok daha büyük ses olacaktı. Büyük adımlar atılacaktı. Ama maalesef müsaade edilmedi.

Medya Türkiye’de duyurmadı bile. İzin verilmiyordu sadece yerel birkaç medya gelerek haber yaptı bu yüzden Türk halkı neden bu nöbetti yaptığımızı bilmiyordu. Biz il il dolaşıp derdimizi anlatmaya karar verdik. Ankara’dan sonra 31 il gezdik. Meydanlarda derdimizi anlattık. Valileri, kurumları, STK ları ziyaret ettik. Başımıza gelenleri anlattık. Tek derdimiz sesimizi duyurmak.

Sonra neler oldu, şu an bir gelişme var mı, yeni bir hareketiniz olacak mı?

2021 Ocak’ta Çağlayan Adliyesinde Çin’in uyguladığı zulme sebep olanlar hakkında suç duyurusunda bulunarak dava açtık. Evrensel hukuk kurallarına göre böyle bir hakkımız vardı bu hakkımızı kullandık. Tek derdimiz o toplama kampları kapatılsın, oradaki insanlar gün yüzü görsün, ailelerimizle normal insanlar gibi görüşebilelim. Elimizden gelen her şeyi yaptık, yapmaya devam edeceğiz.

8 Mart Dünya Kadınlar Gününde bütün dünyaya duyurmak, Doğu Türkistan’da ki kadınların sesi olmak için vicdan konvoyu düzenliyoruz. Avukatımız Gülden Sönmez yakından ilgileniyor. Allah razı olsun.

7 bölgeden yedi Doğu Türkistan şehrinin adı verilecek ve Ankara da son bulacak. Bu konvoyda güçlü ses çıkarabilirsek bir sonuca varacağımıza inanıyoruz. Doğu Türkistan da zulüm yatağımıza, namusumuza kadar uzandı. İnsanlar artık ben ne yapabilirim yerine ben sadece bu kadar yapabiliyorum diyerek ayağa kalkmalı.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?

Artık Türkiye sesini çıkarmalı. Türkiye elini masaya vurursa Çin o toplama kamplarını kapatacaktır. Türkiye ile kan bağımız var. Dinimiz bir. Bu zulme dur demeli. Çin kendinden farklı kimseyi istemiyor. Ben bir Müslüman olarak sesimin duyulmasını istiyorum. 1 milyon üzerinde Müslüman çocuk asimile ediliyor bu çocuklar yarın Çin’in yanında Müslümanların karşısında olacak. Çin için kendini feda edecek.

Kardeşimin başına ne geldi, kardeşim nerede bilgi almak istiyorum. Ailem nerede, ne yapıyor? bilmem gerekiyor. Kaldı ki T.C. vatandaşıyım. Ben bu nöbetlerde göründükçe orada ailemin başına neler geldi? bilmiyorum. Ben bana ne deyip yaşayamam. Ailem ortada yok. Annem beni, kız kardeşimi göremeden göçtü. Babam da böyle göçsün istemiyorum. Onlara karşı son görevimi yerine getirmek istiyorum bu en doğal hakkım.

Uygurum, Müslümanım diye bu zulme maruz kalmak zorunda değilim. Bende normal insanlar gibi normal bir şekilde yaşamak istiyorum.

Çin kendi ağzıyla Sincan Halk Gazetesinde “2014 yılından beri yılda 1 milyon 300 bin doğu Türkistanlıyı eğitimden geçiriyoruz diyor. Orası bir “Eğitim Kampı” ise benim İstanbul Üniversitesinde mezun olan, 4 dil bilen kardeşimin, doktorlarımızın, akademisyenlerimizin, bilim insanlarımızın, mimarlarımızın, mühendislerimizin, şairlerimizin, yazarlarımızın, tarihçilerimizin, bilgisayar mühendislerimizin, öğretmenlerimizin, 70-80 yaşına kadar yaşamış büyüklerimizin ömrünün sonunda orada ne işi var.

Müslüman Uygur bir kadın, bir anne olarak kadınların evlerine dönmelerini, çocuklarına kavuşmalarını istiyorum. Uygur olarak dünyaya gelmemiz suç değil ki. Herkes yanımızda olduğunu söylüyor ama kimseyi göremiyoruz. Bu saatten sonra kuru laflar istemiyoruz gerçek bir adım atılmasını bekliyoruz. Bir T.C. vatandaşı olarak en azından kendi devletimden vatandaşı olan Uygurları o kamplardan çekip alsın, kurtarsın istiyorum. Buna gücü olduğuna inanıyorum.

Kız kardeşimin tüm anneler gibi çocuğuyla yaşamaya hakkı var. Sadece Türkiye de okuduğu için o kamplarda kardeşim gibi tutulan yüzlercesi var.

Çin Türkiye’den gidenlere terörist, bölücü diyor. Türkiye bunu hiç sorgulamadı. Çin’e sen benim devletimde okuduğu için bir kişiye nasıl terörist veya bölücü diyebiliyorsun diyemedi, sorgulamadı.

Bu durum Türkiye’ye hakaret değil mi? 2017’den bu yana Doğu Türkistan’dan hiçbir öğrenci buraya gelemedi, hiçbir öğrenci değişimi yapılmadı. Burada bulunan öğrencileri aileleri ile tehdit ederek zorla geri götürerek geri dönenleri toplama kamplarına kapattılar. Daha havalimanında bu öğrencilerin başına siyah çuval geçirerek alıkoydular. Türkiye ben terörist yetiştirmiyorum diyemedi.

Türkiye’nin artık somut adımlarını görmek istiyoruz. 8 Mart’ta bize destek olun. Sesimizi daha güçlü duyurmak için yanımızda olun. Size de desteğiniz her zaman yanımızda olduğunuz için teşekkür ederim.


RÖPORTAJ / AYNUR KARABULUT

OCAK 2022

105 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentários


                                                          © 2018 Fikrini Söyle

bottom of page